Zamanı biraz geriye saralım ve 50-60 yıl öncesine gidelim, 1960’lı, 1970’li yıllar… Wimbledon ve Roland Garros’un egemenliğindeki teniste, Avustralya Açık dünyanın bir ucunda oynanan ve çok da önemli olmayan bir organizasyon görünümündeydi. Üstelik bir de turnuvanın tenis takviminde tatil olan  Aralık’ta oynanması ve Noel haftasına denk gelmesinden dolayı oyuncular bu zamanı tenis oynamak yerine aileleri ile geçirmeyi tercih ediyorlardı. Bunun böyle gitmeyeceğini anlayan Avustralya Tenis Federasyonu önemli adımlar attı. Öncelikle en büyük problem olan turnuva tarihi Noel’den kurtarılarak Ocak ortasına alındı. Kort bölgesi ve stadyumlar komple yenilendi, bugünkü haline getirildi. Önceleri genellikle Avustralyalı ve Amerikalı oyuncuların katıldığı turnuvaya seksenli yılların ortalarından itibaren dünyanın en önemli tenis yıldızları gelmeye başladı.


Ve 2020’li yıllar… Uzun yıllar boyunca yapılan yatırımlar meyvesini verdi, Avustralya Açık bütün prestijli markaların sponsor olmak için yarıştığı, Asya-Pasifik dünyasının açık ara en önemli spor organizasyonu konumuna geldi. Melbourne’de bambaşka bir dünya yaratıldı, turnuvanın oynandığı şehir merkezindeki Melbourne Park Kompleksi artık tamamen bir buluşma noktasına dönüşmüş durumda. İşten çıkıyorsunuz, Melbourne Park’a gidip harika rahat bir ortamda güzel yemekler ve müzikler eşliğinde sosyalleşiyorsunuz, araya biraz da tenis katabilirseniz günün keyfi zirveye çıkıyor. Tamamen oynandığı şehirle bütünleşmiş, onun bütün mirasına sahip çıkan ve yansıtan bir tenis turnuvasından çok daha ötesi, Avustralya Açık… “ Exclusive and yet accessible “ yani “ Çok özel ama hala ulaşılabilir “ olan sayılı organizasyonlardan birisi. 2023’te turnuva boyunca 2 haftada toplam 839.192 seyircinin ziyaret ettiği Melbourne Park’ta bu sene ziyaretçi sayısının 1 milyonu aşması bekleniyor. Yaratılan etki o kadar fazla ki Avustralya’da yaşayan çoğu kişi turnuvayı “ Avustralya yazının en güzel zamanı olarak “ tanımlıyor. Tabii ki Wimbledon belirli bir geleneği temsil ediyor ve bu yüzden tenis dünyasındaki yeri çok farklı. Roland Garros Fransız, Amerika Açık ise Amerikan ruhunu fazlasıyla yansıtıyor. Ancak artık “ yeni nesil “ tenisi Avustralya Açık temsil ediyor, Wimbledon’ın hemen arkasındaki yerini çoktan aldı bile. 

HER ZAMAN SÜRPRİZLERE AÇIK
Sezonun ilk büyük turnuvası olması ve tatil sonrasına denk gelmesinden dolayı Avustralya Açık her zaman sürprizlere açıktır. Çoğu sene farklı isimler çıkar, önemli tenisçileri eler, final haftalarına kalırlar. Bu sene de hem kadınlar hem de erkeklerde farklı sürpriz isim potansiyeli oldukça yüksek ancak bu sürprizlerin en azından erkeklerde çeyrek final ve ötesine taşınması zor görünüyor. Özellikle çok sayıda yüksek profilli genç oyuncuların olduğu kadınlarda bu ihtimal daha fazla. Novak Djokovic turnuvayı 10 kez kazandı ve şu anda hem mental hem de fiziksel açıdan erişilmez bir seviyede bulunuyor. Djokovic 2024’te olimpiyatlar dahil her şeyi kazanmak istiyor ve Melbourne’de bunun ilk adımını atmaya niyetli. Sırp oyuncunun bu hedefinin önünde Carlos Alcaraz, Daniil Medvedev gibi az sayıda oyuncu bulunuyor. Durum bu şekilde olunca iki hafta boyunca seyretmesi keyifli ancak sonucu önceden belirlenmiş bir erkekler tablosu göreceğiz gibi görünüyor. Aslında erkeklerde finalde Djokovic’in yanına gelecek oyuncuyu arayacağız diyebiliriz. 

Son 10 sezonda sekiz farklı şampiyon çıkaran kadınlarda ise durum biraz farklı. Genellikle kadın şampiyonlara ilk grand slam kupasını sunan Avustralya Açık’ta son şampiyon Aryna Sabalenka ünvanını korumak isteyecek, dünya 1 numarası Iga Swiatek ise Melbourne’de ilk şampiyonluğunu kazanmak istiyor. Wimbledon şampiyonu ve geçen senenin finalisti Elena Rybakina ise turnuvaya çok formda geldi, en azından geçen seneki başarısını tekrarlamak isteyecektir. Son Amerika Açık şampiyonu Coco Gauff ise dördüncü olağan şampiyon adayımız olabilir. Ancak 16 yaşındaki Mirra Andeeva’dan, 33 yaşındaki büyük şampiyonlardan Victoria Azarenka’ya yol üzerinde her yaştan ve profilden o kadar çok engel çıkarabilecek oyuncu var ki kadınlarda bambaşka bir ismi zirvede görmemizde ihtimal dahilinde bulunuyor. Zaten kadınlar tenisinin erkeklere oranla çok daha seyredilir olmasının altında yüksek oranda belirsizlik içermesi yatıyor. 

HÜZÜNLÜ GELİŞMELER
Rafael Nadal’ın Avustralya Açık’tan çekilmesi büyük hayal kırıklığı yarattı, Melbourne’de herkes onu bekliyordu. İlk turda kötü bir oyunla elenen Andy Murray büyük ihtimalle Avustralya Açık’ta son maçını oynadığını söyleyerek gizli emeklilik mesajını verdi. Doğum sonrası tenise dönen ve ne yapacağı çok merak edilen Naomi Osaka ilk turda veda etti, aynı şekilde yeni anne olan Angelique Kerber’de ilk turdan öteye gidemedi. Aynı şekilde uzun zamandır sakatlıklarla boğuşan Alcaraz öncesi Nadal’ın eski veliahtı Dominic Thiem’de ilk turda veda etti. Tamamı çok sevilen ve turnuvada görülmek istenilen bu oyuncularla ilgili bu gelişmeler ilk günlerin biraz hüzünlü olaylarıydı.    

ZEYNEP SÖNMEZ FARKI
Tenisçimiz Zeynep Sönmez hem teknik hem de mental olarak çok özel bir tenisçi, ekibi ile yakaladığı uyum da onu her geçen gün daha da yukarıya taşıyor. Zeynep bu hafta Avustralya Açık’ta 2 ön eleme maçını kazanıp, 3.ön eleme maçını kaybederek ana tablonun eşiğinden döndü. Yaşadığı ciddi karın bölgesi sakatlığına rağmen bunu yapabilmiş olması, olaya ayrı bir anlam katıyor. Sakatlığına rağmen Zeynep’in kortta verdiği olağanüstü mücadele çok normal bir oyuncu ile karşı karşıya olmadığımızı gösteriyor. Maç sonrası konuştuğum antrenörü Mert Ertunga da bu mücadele gücüne dikkat çekiyor, “ Sonuç istediğimiz gibi olmayabilir ama mücadele gücü ve arzusu her şeyin ötesinde “. Şu anda dünya 155.sırasında bulunan Zeynep Sönmez büyük ihtimalle bundan sonraki dönemde teniste bugüne kadar Türkiye’nin hiç görmediği başarılara ulaşacak, bu bile heyecanlanmak için fazlasıyla yeterli. Özellikle gireceği ilk grand slam ana tablosu Zeynep’in yükselişini daha da hızlandıracaktır. 

AVUSTRALYA AÇIK VE İKLİM KRİZİ
Kıta olarak Avustralya dünyada iklim krizinden en fazla etkilenen bölgelerin başında geliyor. Buna rağmen özellikle kömür üretiminden vazgeçmeyen ve iklim için gerekli adımları atmayan Avustralya Hükümeti ciddi şekilde eleştiriliyor. Dört sene önceki büyük orman yangınında ülke büyük zarar gördü, tam da Avustralya Açık zamanında olan bu yangında oyuncular maçlar esnasında dumandan ve kirli havadan ciddi şekilde etkilenmişlerdi. Bununla beraber turnuvanın güney yarımkürenin yaz mevsiminin ortasına denk gelmesi her sene bazı maçların aşırı sıcak ve nemli havada oynanmasına sebep oluyor. Gündüz maçları sıcak, gece maçları ise sıcak ve nemli bir havada oynanıyor. Dolayısıyla oyuncu sağlığını ciddi şekilde tehdit eden bir durum söz konusu. Turnuvayı sıcak Avustralya yazının etkilerinden kurtarabilmek için kesin olmasa da organizasyonu ileriki yıllarda Mart’a alarak rahatlatmak kapalı kapılar ardında konuşulan bir çözüm önerisi.