Amerika Açık geçmişten ve gelecekten pek çok ipucu vererek geride kaldı. Turnuva sonucunda bir yeni, bir de retro şampiyonumuz var. Amerika Açık 2019 ve sonrası için çok şey söyleyebiliriz ama öncelikle oyunu ile tenis tarihini değiştiren kadından, Serena Williams’tan başlamak gerekiyor.

Winner odaklı, güce dayanan oyununu, güçlü servisleri ve yüksek oyun zekası ile birleştiren Serena Williams son 20 yılda tam anlamıyla yıkıcı bir oyun tarzı yarattı. Bu oyun hem fiziğe hem de tekniğe dayalı olduğu için karşısına çıkan her formattan rakip karşısında büyük bir üstünlük sağladı. Ancak bu yıkıcı gücün en önemli özelliği istikrarın getirdiği mental güç oldu. İlk Amerika Açık şampiyonluğunu 1999 yılında, milenyum öncesinde kazanan Serena Williams 20 sene sonra 2019’da yine aynı şekilde karşımızda duruyor. Tabii ki yaşının getirdiği fiziksel yıpranmaları var, kortta belki eskisi kadar hızlı hareket edemiyor ama bu hali bile turun geneli için hala çok fazla. Zaman içinde Kim Clijsters, Justine Henine,  Maria Sharapova, Naomi Osaka, Simona Halep gibi pek çok üst düzey ve şampiyon oyuncu yetişmesine rağmen hiçbiri Serena gibi istikrarlı, yekpare bir kariyer ve oyun yapısına sahip olamadı. O kadar ki Serena’nın tenise doğum arası verdiği 2017-2018 döneminde oynanan majörleri tam beş farklı oyuncu kazandı. Onun varlığında böyle bir tablo oluşması mümkün değildi.  


Zaman içinde sürpriz oyuncular da sahneye çıktı. Mesela 2017 Roland Garros finalinde Jelena Ostapenko’yu seyrederken çok heyecanlanmıştım. Korkusuz, bol winner ve güç üreten bir oyun stili vardı. Aynı durum özellikle geçen sezon Aryna Sabalenka için de geçerliydi, heyecan verici ve güçlü bir oyuncu. Bu tarz oyuncular iyi işlendiklerinde gerçekten fark yaratıp belirli bir döneme damga vurabilirler. Ancak daha sonra ikisi de ace atmak için 20 çift hata, winner üretmek için 75 basit hata yapan kumarbazlara dönüştüler ve ikisi de en azından şimdilik devre dışı kaldılar. 

Simona Halep, Naomi Osaka, Ashleigh Barty, Caroline Wozniacki, Sloane Stephens, Angelique Kerber, Garbine Muguruza gibi son dönemlerin önemli oyuncuları da onları şampiyonluklara götüren oyunlarını çok istikrarlı bir platforma taşıyamadılar. Bir majörde gelen şampiyonluk, diğerinde üçüncü turda elenen oyuncular, bu tablo Serena’nın dünyasında asla kabul edilemezdi. Zaten Serena’yı özel oyuncu, diğerlerini ise üst düzey oyuncu olarak nitelemem bu sebepten. Yukarıdaki gruptan sadece Naomi Osaka yaşı, oyun ve mental potansiyeli ile turda ileride özel oyuncu statüsüne çıkarak bir istisna yaratabilir. Ashleigh Barty’de aynı şekilde Osaka gibi ileriye doğru bir fark oluşturabilir.  

Kendi oyununu oynayabilmek ve rakip kim olursa olsun bu duyguyu karşı tarafa hissettirebilmek çok önemli bir meziyet, bu özellik sizi daha korkusuz, agresif ve istikrarlı yapar. Bu durum sadece teniste değil hemen hemen tüm sporlar için geçerli. Yeni Amerika Açık şampiyonu Bianca Andreescu’ya biraz da  bu açıdan  bakmak gerekiyor. Kanadalı tenisçinin oyunu farklı bir seviyede, o da Serena gibi yıkıcı bir oyun gücü üretiyor. Bu haliyle oyun yapısı ve mental olarak yukarıdaki tenisçilerin bir üst sürümü gibi duruyor, en önemlisi ise her turnuvada aşağı yukarı aynı seviyede oynayabiliyor. Dolayısıyla uzun zamandır görmediğimiz şekilde Serena Williams’ın gezegenine ait bir oyuncu yakalamış olabilir tenis dünyası. Bunu zaman içinde daha iyi göreceğiz ancak bu yolda en büyük engel ise rakiplerden ziyade Bianca’nın sakatlığa yatkın vücut yapısı olacak.  

ERKEKLERDE ÜÇ SERENA WILLIAMS VAR!
Erkeklerdeki durum biraz farklı çünkü orada üç tane Serena bulunuyor. Federer, Nadal ve Djokovic 2005 yılından bu yana oynanan 60 grand slam turnuvasının 51'inde şampiyon oldular ve 57 finalde ise mutlaka bu üç oyuncudan birisi vardı. Dolayısıyla farklı bir oyuncunun bir majör kazanması için üç büyük oyuncunun da aynı turnuvada ekarte olması gerekiyor ki bu da rastlantısal olasılık hesaplarına denk geliyor. 2019 Amerika Açık’ta yine benzer bir senaryo gerçekleşti. Federer ve Djokovic elendi ama geriye kalan Nadal şampiyonluğa uzandı. 

Beş setlik maçlara ve iki haftalık periyoda uzayabilen majörlerde üç büyük oyuncunun bundan sonraki dönemde artık yaş ve sağlıkla ilgili daha fazla sorun yaşayıp devre dışı kalma ihtimali artacak ancak iki setlik ve bir haftalık daha az yıpratıcı olan masters turnuvalarında durum farklı. Federer, Nadal ve Djokovic’in tenisi bırakana kadar rahatlıkla her sezon masters şampiyonlukları alabileceklerini düşünüyorum. Hal böyle olunca tüm dünya şu soruyu soruyor: Üç büyük oyuncuyu kim durduracak ? Cevap belli: Doğa Yasaları. 


TEMPOLU VE DEĞİŞKEN BİR FİNAL
Daniil Medvedev’de Amerika Açık finalinde sabırlı geri çizgi oyununa ve servislerine güveniyordu. Ancak ilk servisleri çalışmayınca önemli bir hata yaptığını anladı. Karşısında sabırlı geri çizgi oyununun ve rallilerin uzmanı Nadal vardı. Gary Lineker’in sözünü tenise de uyarlayabiliriz; baseline oyunları iki tenisçi tarafından oynanır ve sonunda her zaman Nadal kazanır. Hızlı ayaklar ve topun arkasına en uygun pozisyonda geçerek topu kortun içinde maksimum efektif yere gönderebilmek Nadal’ın yıllar içinde artık çok farklı bir seviyeye taşıdığı bir oyun tarzı. Medvedev’de yanlış stratejinin bedelini 2 saat ralli oynayıp, yorulup, setlerde de 2-0 geri düşerek ödedi. Maç tam yarı finaldeki Nadal-Berrettini senaryosuna giderken Rus tenisçi oyununu değiştirdi. Kısa toplar, daha çok file önü ve servis- vole oyunu ile Nadal’ı  bozmayı başardı. Servisler de daha iyi çalışınca maç bir anda 2-2’ye geldi. Belki Rus oyuncu maçı beşinci sette kaybetti ama kendine ve diğer genç oyunculara da önemli mesajlar vermiş oldu. 
Özellikle Nadal ve Djokovic’le oynarken onların dümen suyuna ve yoluna girerseniz hiçbir şansınız kalmıyor. Sonsuza kadar karşıya atılan her topu çevirip arkasından puan içinde bir şekilde kendilerine avantaj sağlayacak pozisyonu yaratan oyuncularla karşı karşıyayız. Mutlaka onları düzenlerinin dışına çıkarıp başka bir yola sokmak zorundasınız. Bunun yolu da iyi servis, akıllı kısa toplar ve file önüne daha çok gelerek oyunu çeşitlendirmekten geçiyor. Eğer Medvedev ikinci sette oyununu değiştirip durumu 1-1’e getirse maçı da 3-1 kazanması içten bile değildi. Daha erken geri dönüş fiziksel olarak daha çok avantaj sağlayabilirdi.  

YENİ JENERASYON
Genç oyunculara ve diğer detaylara kısaca bakarsak… Aslında çeyrek finaldeki 33 yaş ve üstü Monfils, Wawrinka, Federer ve Nadal dörtlüsünün veteran partisini gençler bozdu. Dimitrov, Berrettini ve Medvedev bu anlamda yarı finale kalarak önemli bir performans gösterdiler. Ancak bu dörtlüden geriye kalan Nadal yine şampiyonluğa yürümeyi başardı.   

Grigor Dimitrov aslında 2014 yılı ile beraber geleceği en parlak oyunculardan biriydi ancak ilerleyen yıllarda beklentilerin altında kaldı. Genç oyuncular için en önemli strateji olan bir zeminde uzmanlaşıp, buradan çıkacak enerjiyi diğer zeminlere yaymak planını uygulayamadı. Hangi zeminde nasıl oynayacağına karar verene kadar yıllar geçti, sakatlıkların da araya girmesi ile Bulgar oyuncu olması gereken pozisyonun uzağında kaldı. Dimitrov’un sezonun geri kalanında ve 2020’de yeni bir çıkış yakalaması beklenebilir. Bu şekilde eğer sakatlık yaşamazsa tekrar ilk 10 oyuncusu olacaktır. 
Medvedev ve Rublev bundan sonraki dönemde en çok dikkat edilmesi gereken oyuncular. Özellikle Medvedev çok formda ve sürekli olarak gelişiyor, oyununu ileri götürüyor. Final maçından da gerekli dersleri aldığını düşünüyorum. Rublev’de aynı şekilde 2020’de kalıcı olarak ilk 20 oyuncusu olacaktır. 

Alexander Zverev ise bir türlü tamamlanamayan ürün konumunda bulunuyor. Bir grand slam şampiyonluğu için her türlü veriye ve özelliğe sahip olmasına rağmen halen kendisinden beklenen sıçramayı gerçekleştiremedi. 2017 ve 2018’deki Masters ve sezon sonu finalleri şampiyonluklarının ardından 2019’da beklentilerin çok altında kaldı. Yollarını ayırdığı koçu Ivan Lendl ile yaşadığı diyalogdan da anladığımız üzere Alman oyuncunun fiziksel veya teknik olarak değil, mental anlamda kendisini toparlayacak bir kişiye ihtiyacı olduğu anlaşılıyor. Zaten maçların içindeki dalgalı performansı da bu zihinsel formsuzluğu işaret ediyor. Bu noktada Ivan Lendl gibi profillerin aksine Zverev’in radikal bir karar alıp, Amerikalı tenisçi Frances Tiafoe gibi kendi yaş grubuna çok daha yakın, kişiliğine saygı duyduğu bir koç ile çalışmasının kendisine çok daha fazla fayda sağlayacağını düşünüyorum. Bu profilde bir koç, Zverev’in dünyasına ve zihnine daha rahat girerek, zor bir Z kuşağı karakteri olan Alman oyuncunun yaşadığı mental tıkanmayı çözebilir.  Tiafoe’nun koçunun sadece 27 yaşında olduğunu da ayrıca belirtmek isterim, Zverev’de aynı yoldan gidebilir. 
2018 Avustralya Açık’ın yıldızı Hyeon Chung’un 2019 Amerika Açık’ta tekrar sağlıklı olarak karşımızda olması çok önemliydi. Farklı özellikleri ve patlayıcı bir gücü olan Koreli oyuncunun sağlıklı olması durumunda katılacağı tüm turnuvalara fazlasıyla renk katabileceğini düşünüyorum. Kendisini bir gün bir grand slam şampiyonu olarak görebiliriz, bu da hiç uzak bir ihtimal değil. 

İtalyan Matteo Berrettini 2019 Amerika Açık’ın başka bir parlayan ismi oldu. Aslında 2019 performansına baktığımızda New York’ta 3. veya 4.tur seviyelerine kadar çıkması beklenebilirdi ancak yarı final İtalyan oyuncu için harika bir sonuç oldu. 2020’de özellikle takip edilmesi gereken oyunculardan birisi olacaktır. Aynı şekilde Shapovalov, Alex De Minaur gibi yeni jenerasyon tenisçiler artık hep üzerine koyarak final seviyeleri kapılarına kadar geldiklerini New York’ta gösterdiler. 2020 ile beraber bu oyuncuları çok daha üst seviyelerde göreceğimizi düşünüyorum. Yeni jenerasyon oyuncularda en büyük hayal kırıklığı Stefanos Tsitsipas’da yaşanıyor. Kendi yaş grubunun en önemli tenisçisi olan Yunan oyuncu yaptığı çıkıştan sonra Zverev gibi bir tıkanma sürecine girdi. Son iki majöre ilk turda veda eden Tsitsipas cephesinde işler çok iyi gitmiyor. 
Federer, Nadal ve Djokovic’in etkisinden dolayı ile erkekler tenisi kadınlar tenisine oranla çok daha öngörülebilir bir durumda bulunuyor. 2020 senesi büyük ihtimalle üç büyük oyuncunun dominasyonunun son senesi olacak. 2021 ile beraber artık yavaş yavaş erkekler tenisinin de kadınların yapısına yaklaşacağını ve sürpriz sonuçlara daha çok açık olacağını düşünüyorum. Bu anlamda 2020’nin artık bir devrin kapanmaya başlayacağı sezon olacağı için tarihi bir önemi olacaktır.