“Tenis zor bir spor. Bu oyunda beraberlik yok. Eğer beraberlik olsaydı, kazandığım bu kupayı Nadal ile paylaşırdım”
Bu cümleler, kariyerinde toplam 18. Grand Slam şampiyonluğu kazanmış, sadece tenis tarihinin değil, spor tarihinin gelmiş geçmiş en iyilerinden biri olan, birçok sporcunun ve spor severin idol olarak benimsediği Roger Federer’in şampiyonluk sonrası ilk cümleleri. Günün sonunda kazandığınız en büyük kupa da olsa, kaybettiğiniz hayallerinizin başarısı da olsa, son puandan sonra ilk yaptığınız işin rakibinizin elini sıkmak olduğu teniste, zirveyi görmüş bir efsanenin cümleleri. 

“Evet iyi olmadığım dönemler geçirdim. Yine de çok çalıştım ve burada final oynamayı hak ettim. Her şeye rağmen bu şampiyonluğu benden daha fazla isteyen ve hak eden kişi Federer’di” cümleleriyle kupa törenine başlayan, bir diğer efsane Rafael Nadal’ın hakkını teslim ediyordu aslında verdiği cevapla Roger Federer. 

İçinde üzerine onlarca makale yazılabilecek, hatta bu makaleleri birleştirerek işi kitaba dökebileceğiniz birçok hikayeyi barındırdı Avustralya Açık turnuvası bu yıl. Uzayan maçlar, yaşanan sürprizler, hayal kırıklıkları, sevinçler ve daha fazlası. Yine de tenis severlerin hemen hepsi, bazı detaylar dışında ezberlerin devam edeceğini ve erkeklerde Murray-Djokovic-veya ikisinden birinin mutlaka içinde yer alacağı- bir şampiyonluk maçı bekliyordu. Tenis tarihine geçmiş iki ismin ve dünyanın gelmiş en büyük rekabetlerinden olan Federer-Nadal buluşmasının gerçekleşmesine verilen ihtimal belki de sıfıra yakındı. Önce Djokovic ardından Murray hiç beklenmedik şekilde erken havlu atsa da, hala inanmakta güçlük çekiyordu turnuvayı takip edenler bu buluşmanın gerçekleşmesine. Rüya gibiydi çünkü. Nasıl olacaktı ki bu buluşma? İkisi de sakatlıktan çıkmış, sıralamada gerilemiş, bazı turnuvalarda erken vedalarla hayranlarını üzmüş ve son dönemde gerçekten geri planda kalmışlardı. Her ikisi de kariyerlerindeki toplam 35. buluşma için korta çıkana kadar hala bu buluşmanın finalde gerçekleşeceğine inanmayanlar vardı. Ancak rüyalar gerçek oldu. Spor tarihinin gelmiş geçmiş en güzel rekabetinin tarafları sahadaydı artık. Olabilecek her türlü senaryo olmuş ve bir daha asla karşı karşıya gelemeyecekleri düşünülen iki ezeli rakip-ebedi dost, hiç beklenmedik bir şekilde, rüya gibi çıkıvermişti takipçilerinin karşısına. Bir tarafta Federer’i destekleyenler, bir tarafta Nadalcılar, ama en çok da tarafsız spor severler keyif almıştı bu işten. Bu maçı izleyememeleri halinde, bir daha böyle bir maç izleyemeyeceklerini bilerek takip etti birçok kişi bu dev finali.

Olağanüstü ralliler, heyecanın zirve yaptığı anlar ve oynadıkları adeta uzay tenisiyle, bizi en üst seviyeye çıktıkları yıllara zaman makinesiyle götürdü hem Federer, hem Rafa. Bazı anlar oldu ki, 2017 değil 2007 yılında hissettik kendimizi. Bu rekabetin zirve yaptığı yıllara meydan okurcasına, ‘Biz hala buradayız’ dedi dosta düşmana iki ezeli rakip maç boyunca. Günün sonunda kazanan ise, belki kendisinin bile turnuva başında hayal edemeyeceği şekilde Roger Federer oluyordu. Kariyerinde ilk kez bir grand slam turnuvasında tam üç kez 5 setlik maç oynayan Federer, 30’lu yaşların sonuna yaklaşmasına rağmen 20’lik delikanlılara taş çıkarttığı turnuvanın sonunda da ilk iş olarak ebedi dostu Rafael Nadal’a koşuyordu.
 
Sporcunun saha içindeki performansı kadar, saha dışındaki duruşu önemlidir. Herkes iyi sporcu olabilir ancak herkes ‘idol’ olacak seviyeye ulaşamayabilir. Bu, saha dışında yaptıklarınızla ve rakiplerinize olan saygınızla doğru orantılıdır. Spor tarihine geçen birçok sporcu, rakiplerinin varlığı sayesinde bunu başarmıştır. İyi rakip, kendinizi geliştirmenizi, daha çok çalışmanızı ve işinize tutkuyla bağlanmanızı sağlar. Rakibe saygısızlık yapmak, kaybettiğiniz bir maçta bile rakibin hakkını vermek yerine ‘O kazanmadı, ben kaybettim’ düşüncesine kapılmak, sizi geliştirmeyeceği gibi sıradanlaştırır. Hatta zamanla yok eder.

“Yetenek sizi zirveye taşır, zirvede kalmanızı sağlayacak şey ise karakterinizdir” cümlesi, efsane isimlerden John Wooden’ın kurduğu ve birçok kişiye hayat felsefesi olmuş bir cümledir. Her sporcu çok maç, çok kupa kazanabilir. Kariyerinin önemli bölümünde dünyanın en iyisi olup kendisine yıllarca yetecek maddi geliri de kazanabilir. Ancak yıllar geçip yeteneğiniz size yetmediğinde, size saygı duyulmasını sağlayacak tek şey duruşunuz ve karakteriniz olacaktır.
Yıllarca herhangi bir turnuvada, bir maçta karşılaşmasalar bile, kariyerlerinin son bölümünde tüm dünyayı ekran başına kilitleyebilmek de, Roger Federer ve Rafael Nadal gibi güçlü karakterlere sahip olabilmekten geçer. Çünkü ‘Rakibim bu kupayı hak etti’ demek ve ‘Kupamı O’nunla paylaşmak isterdim’ diyebilmek, kusursuz karakter gerektirir. 

Belki bugün sondu, bir daha gerçekten hiç karşılıklı maça çıkmayacaklar. Ancak spor dünyası bu iki muhteşem adamı yıllar sonra konuşmaya, tarih kitapları bu iki harika adamı yazmayı hiç bırakmayacak.
 
Çünkü tadı damaklarda kalsa da zirvede kalabilmek, bunu gerektirir.