Geçen hafta İzmir'deydim. ATP Challenger takviminde bulunan Türkiye'deki beş turnuva arasında en yüksek para ödülüne sahip iki ayaktan birinde. Artık bir gelenek oluşturmasını beklediğimiz İzmir Cup'ta...

Turnuva, bir haftaki önceki İstanbul ile kombine yapılsın diye takvimde peş peşe yer alıyor. Ama Davis Kupası haftasında olduğu için alternatifi az olan İstanbul Challenger'a katılan oyuncular, sonrasında İzmir yerine takvimdeki diğer ATP ayaklarını tercih etti. İlk haftada seribaşı olan sekiz tenisçiden beşi; Guillermo Garcia Lopez, Matteo Viola, Philipp Petzschner, Daniel Munoz ve Somdev Devvarman, İzmir'e gitmedi. Son direkt kabul, TED turnuvasında 304 (John Patrick Smith) iken, İzmir'de 351 numara Dane Propoggia ana tabloya maç yapmadan girdi. Yani kabaca aynı seviye Challenger için önemli sayılabilecek 50 sıralık bir kayıp söz konusu...

Elbette katılım kaybında İzmir haftasındaki alternatif turnuva fazlalığının (toprakçıların gideceği Polonya ve Slovakya turnuvaları) etkisi var, ama yine de son yıllarda İstanbul'dan İzmir'e geçişte ana tablo zayıflamasının başka nedenlerle de ilgisi olması gerekiyor. Bunları biraz tartışmak gerektiğini düşünüyorum.

Öncelikle büyük harflerle bir not düşeyim: İZMİR, TÜRKİYE'DE ELİ YÜZÜ DÜZGÜN BİR KÜRESEL TENİS TURNUVASINI EN İYİ KALDIRACAK VE YILLARCA BUNUN MİRASIYLA BİR MARKA YARATABİLECEK EN ÖNEMLİ KENT. Bu yüzden İzmir'deki bir turnuvanın başarısı, aslında Türkiye'deki tenisin geleceği açısından da önemli.

Yaşadığımız ülkenin devletçe körüklenen korkunç yağma geleneğinin vücut bulduğu spor tesisleri, ülkenin dört bir yanında küflenmeye yüz tutuyor. 2005 Üniversite Oyunları'nda kullanılan UTEM kortları, aradan geçen sekiz yılda bir türlü efektif olarak işletilemedi.

İzmir, güya tenisin kalbi olacak ve dört başı mamur bir akademiyle fabrikasyon tenisçi üretimine geçilecekti. Olmadı. Yıl içinde 10 binlik ITF, okul şampiyonası, il şampiyonası gibi düşük seviye atraksiyonlar, devasa tesiste biriken tozu atmaya bile yeterli değildi. O yüzden yetkililer, büyücek merkez korttaki tozu kaldırmak için iki hafta harcadılar; ki yine de kortun dörtte üçü hizmet dışıydı. (Tek kapı, tek kantin, tek tuvalet vs...)

tenis dünyası


HUZUREVİNİN KOMŞUSU

Hasılı kelam, ATP 500 kaldırabilecek yapıdaki UTEM kortları, iki beden bol geldiği İzmir Cup Challenger ile renklenemedi. Son gün oynanan finale kadar turnuva, baseline'ın 50 metre arkasında sakinlik arayan Karşıyaka Zübeyde Hanım Huzurevi'ndekilere huzur getirdi. Huzurevinin balkonundaki "son dem insanları" için, sarı topların ritim içindeki gitgellerinin bahşettiği sükuneti izlemek mümkün oldu.

Oysa ki son güne kadar günlük ortalama 30 kişinin izlediği İzmir Cup, finalde -şu haliyle bile!- yaklaşık bin tenis meraklısını tribüne çekerek, aslında kentin ne kadar sağlam bir spor izleyicisi potansiyelinin olduğunun altını çiziyordu.

Türkiye Tenis Federasyonu'nun, işi İzmir'deki yönetim kurulu üyesi Yüksel Pınar'a yıkıp, hafta boyunca ne olup bittiğine dair merak buyurmadığı, İzmir Valisi'nin geldiği finale bile lütfedip uğramadığı (Pazar günü TTF'den sadece Gökhan Dönmez geldi) turnuva, üvey evlat muamelesini hak etmiyor. EXPO 2020 adayı, marka olmaya çalışan ve ülke tarihi boyunca spor yuvası olmuş, derin bir kültürel geçmişe sahip kente bu gelişigüzel turnuva yakışmıyor.

ACİL: ŞEHİR İÇİNE TAŞINSIN!
İzmir Cup'ın önümüzdeki yıl düzenlenecek olan yedincisi, mutlaka şehir içinde yapılmalı. İnsanlar, ulaşımın zor olduğu gözden uzak Örnekköy'e tenis izlemek için gelmiyor. ATP 500'e Richard Gasquet'yi izlemeye gelebilirler belki. Ama Challenger için ideal olanı, aktiviteyi tenis oynayanların bir arada olduğu kulüplerde yapmak. Kültürpark, Crea ya da bir başka kulüp, ATP gereksinimlerini karşılamak için yapılacak düzenlemelerle çok rahat bunu karşılayabilir. Tabii kıt kanaat geçinen kulüplerin, 75 bin dolarlık bir Challenger için masrafa girmeleri beklenemez. Bu yüzden turnuva sahibi federasyondan projeyi üslenecek kulübe bir bütçe yardımı yapılması gerekir.

İzmir Cup, Grand Slam turnuvalarında yer alan bir çok tenisçinin raket salladığı bir turnuva. Bu yönüne hiçbir vurgu yapılmıyor. Varsa yoksa yerli tenisçiler. Bu durumda da Türkiye oyuncuları erken elendiğinde oluşturulan ilgi standardını yüksekte tutmak zorlaşıyor. Elbette Marsel İlhan, Tuna Altuna ya da Barış Ergüden'in raket sallaması önemli; lakin Mihail Kukuşkin, Malik Jaziri ya da Flavio Cipolla'nın da ön plana çıkarılacağı ve iyi tanıtılacağı bir kampanya, daha fazla seyirciye kapı açacaktır. Avustralya Açık 4. turu gören Kukuşkin'in kariyerinde kimleri yendiği, Malik Jaziri'nin Grand Slam oynayan ilk Tunuslu olduğu gibi insanların dikkatini çekecek ayrıntılarla desteklenen bir tanıtıma ihtiyaç var.

DOĞRU PLANLAMA
Bu sezon dar bütçe nedeniyle yapılamayan şehir içi tenis etkinliklerine mutlaka devam edilmesi lazım. Medyanın daha iyi beslenmesi ve turnuvanın web sitesinin, iyi çalışan Facebook hesabıyla bütünleştirilerek içerik üretmesi lazım. Unutulmamalı ki, günlük olarak Facebook'a bakan kitlenin büyük bölümü, aynı tribüne gelecek potansiyel izleyici grubunu oluşturuyor.

İzmir'de yapılacak işler, tenisi çok seven gönüllü insanlar, meraklı bir izleyici ve uygun bir spor kültürü var. Olmayan şey, İzmir Cup'ı büyütmeye dair federasyonun çabası ve bunun için ayrılacak - doğru planlanmış - bütçe. Yıl içindeki faaliyetler içinde bir sürü gereksiz çalışmaya ayrılan bütçenin çok az bir dilimiyle, İzmir Cup Challenger tüm dünyada seyirci sıkıntısı çeken ATP Challenger serisinin bir yıldızı haline dönüşebilir.

Ya bu şekilde yarım yamalak bütçe ve kenara itilmiş bir bakış açısıyla kötürüm bir tenis aktivitesi, ya da eli yüzü düzgün bir organizasyonla her yıl merakla beklenen bir elmas turnuva... İkisi de TTF'nin elinde.