Victory Park’taki tamamen çökmüş iki tenis kortumun bir gün dünyadaki en muhteşem antrenman tesisine dönüşeceğini nereden bilebilirdim ki? North Miami Beach – Florida’daki bu iki kortun bir gün dünyanın en iyi tenisçilerinden 10’unu ağırlayan bir antrenman merkezi olacağını nasıl hayal edebilirdim? Bu gösterişsiz başlangıcın bir gün IMG Academies’e dönüşeceğini, bir düzine sporda dünyanın en iyi atletlerinin burada çalışacağını kim tahmin edebilirdi? Sadece bir hayalperest yani hayal gücüne sınır koymayan birisi! Benim hayatım bir dizi fırsatlardan oluşuyor; el konulan ve kaçırılan. Şunu düşünün:

1. Tenis öğretme işine kazara başladım. Kolej tenisi oynadım ama sporu öğretmek hususunda hiçbir fikrim yoktu.

2.  Miami Üniversitesi’nde hukuk okurken eşimin ve oğlumun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için para kazanmak zorundaydım.

3. Tenis hakkında özellikle de onu öğretmek konusunda hiçbir şey bilmiyordum.

4. Miami’deki en saygıdeğer antrenörü izleyerek öğrendim. Adı Slim Harbett’ti ve Henderson Park’ta ders verirdi.

5. Dikkatle onu dinledim ve tekniklerini kopyaladım. Zamanla kendi öğretme metotlarımı geliştirdim ve sonra yeteneği fark etme konusunda çok iyi olduğumu anladım. Teknik problemleri tanıma anlamında ise çok daha iyiydim.

6. Küçük düzeltmeler yapmanın büyük değişikliklerden çok daha verimli olduğunu gördüm. Öğrencilerim çok daha hızlı bir şekilde gelişiyor ve oyunlarını fazlaca değiştirmenin ızdırabını çekmiyordu. 

İki örnek verecek olursam, Cheryl Smith kızlarda USTA şampiyonluğu yaşadığında 14 yaşındaydı. Cheryl sağlam bir baseline oyuncusuydu. Brian Gottfried ise fileye gelerek vole vurmayı severdi ve bu şekilde dünyanın en iyilerinden biri oldu.

BEN BİR HAYALPERESTİM
Evet, ben her zaman bir hayalperest oldum. Normal hırsın çok daha ötesinde, hedeflerime ulaşmak için çok sayıda ciddi fırsattan vazgeçtim. Örnek olarak, hukuk okumayı üç ay sonunda bıraktım. Aslında hukuk için bir yeteneğim vardı (çölde kum dahi satabilirim) ama kaderimde bunun olmadığını anlamıştım.
North Miami Beach’te sağlık müdürlüğünün başında bulunan amcam Tony DeFillipo ile en yakın arkadaşı, şehrin su komisyoneri Frank Sepedi bu küçük ve yıkık tesisi değiştirmemde bana yardımcı oldu. Onların da katkısıyla benim küçük kompleksim sekiz kortlu ve ışıklı bir yere dönüştü. Ne dediğimi anladınız mı? İki büyük vuruşçu, iki büyük İtalyan! Adım adım tenisi nasıl öğretebileceğimi anladım ve şunu fark ettim: Birbirine benzeyen iki tenisçi bile yoktur. En iyi öğrencilerim arasında Brian Gottfried, Cheryl Smith, Margie ve David Gengler, George ve Randi Shuert, Paul Kantrowichi Joe Szucs ve diğerleri vardı.

Çok geçmeden öğrencilerimin başarıları ile birlikte benim de adım anılmaya başladı ve yeni bir büyük fırsat doğdu. Springfield – Ohio’da tenis direktörlüğü yapmam teklifini aldım. Oradaki program sadece yaz dönemini kapsıyordu ve ABD’deki en iyi gençler programından biri olarak ün salmıştı. Her hafta beyaz kıyafetler içinde bin beş yüz genç tenisçi geliyordu. Çocuklar oraya gelebilmek için otobüse 50 cent ödese de eğitim tamamen ücretsizdi. Kışlarımsa farklı tenis kulüplerinde geçti; ta ki bir başka fırsat kendisini gösterene kadar. Passarell ailesinin desteğiyle Laurance Rockefeller Hotels’te (Rock Resorts) tenis direktörlüğü görevine getirildim. Sonraki birkaç kışı Porto Riko’da tenis programları yürüterek geçirdim ve burada dünyanın en itibarlı insanlarının bir kısmı ile tanıştım: Boston Patriots’ın sahibi Bob Kraft, Marx Toys’un sahibinin oğlu Louis Marx (sonraları Nick Bollettieri Tenis Akademisi’ni kurmam için bana 2 milyon dolar verdi), Green Bay Packers’ın koçu Vince Lombardi, Carolina Murphy, teniste yaptığım her şeyi destekleyen Horowitz ailesi, Dan Lufkin, Carlson ailesi, Landow ailesi ve benim için Port Washington Tenis Akademisi’ni kuran Zausner ailesi bunlardan bazıları.

BAŞARI FARKLI ANLAMLAR TAŞIR
Diğer tenis tesislerinin daha büyük olduğunu, tuvaletlerinin ve kulüp binalarının bulunduğunu fark ettim. Benim tesisimde ise birkaç kortun yanı sıra tırmanma duvarı, bir içecek otomatı ve mağaza olarak görev yapan bir şemsiye vardı. Ama başarı, benim hayatımı spora adama isteğim ile çocukları ve ailelerini tanımama bağlıydı. Bu şekilde başarının farklı insanlar için farklı anlamlar taşıdığını gördüm. Bazıları için bir ömür boyu oynanabilecek bir oyun öğrenmek, bazıları için lise ya da üniversite takımına girmek demekti. Bazıları için ise üniversite bursu kazanmak ve profesyonel düzeyde oynayabilmek anlamına geliyordu. Oyuncuların içindeki tutku elde ettikleri sonuçlara göre değişiyordu. 

Binlerce sporcunun hayallerine ulaşmasına yardım ettiğim bir kariyerim oldu. Dünya sıralamasında zirveye çıkan 10 oyuncum oldu. Binlercesi de kendi hayal ettiği seviyeye ulaştı. Bir şeyleri doğru yapmış olmalıyım. Uluslararası Tenis Şöhretler Müzesi’ne dahil edildim. Sonrasında da Amerika’nın geri kalmış şehirlerinde yaptığım yıllar süren çalışmalar ve tenis efsanesi, yardımsever Arthur Ashe ile olan iş birliğim sayesinde Siyah Tenis Şöhretler Müzesi’ne (Black Tennis Hall of Fame) dahil edildim. Kim bir hayattan daha fazlasını isteyebilir ki?
 
(Bu yazı Tenis Dünyası Dergisi'nin 95. sayısında yayınlanmıştır)