Deli bir gün mü diyelim, neyin sürpriz olup olmadığının birbirine karıştığı bir gün mü diyelim, tenis kalitesi ve heyecanın daha baştan doruklara çıktığı bir gün mü diyelim, yıldızların parladığı ve parlayanların yıldızlaştığı bir gün mü diyelim, ben de şaşırdım. Ama şunu rahatlıkla diyebilirim, her maça ulaşmanın imkanı yoktu ve büyük ihtimalle her tenissever gördüklerinden zevk almasına rağmen göremediklerine de üzülmüştür herhalde. Mesela kendimden başlayayım. O maçtan bu maça yetişeyim, bir yandan belirli oyuncuların basın toplantılarını kaçırmayayım, yazılarımı yazayım, bir şeyler arada atıştırmaya çalışayım derken, sabah 9:00’da vardığım Wimbledon’dan gece 23:00 civarı çıkana kadar, bazı görmek istediğim maçların tek puanını bile seyredemedim. Mesela Djokovic’in maçı, mesela Zverev – Vesely maçı, mesela Rybarikova – Sabalenka maçı, mesela Khachanov – Kwon maçı, mesela Halep – Sasnovich maçı. Ama sadece gördüklerim bile tenise bugünlük doymama yetti diyebilirim. İşte öyle bir gündü bu ilk Pazartesi.

Rekora koşan bir tenisçi ile notlara başlayayım. 40 sene ve 136. gün yaşına basan Ivo Karlovic 1975’de Ken Rosewall’dan (40 sene ve 245 gün) beri Wimbledon kortlarına çıkan en yaşlı erkek oyuncu unvanını eline geçirdi. Aynı zamanda Wimbledon’da 'Açık Dönem' tarihinde 40 yaşından sonra kortlara çıkmış olan 21. erkek tenisçi oldu. Londra çimleri üstünde ilk ana tablo maçını 2003’te oynamış ve en iyi derecesi 2009’da çeyrek final olan dev adam Karlovic, İtalyan rakibi Andrea Arnaboldi’yi 6-4 6-4 7-6 yenerken servis attığı hiçbir oyunu kaybetmedi (onun için normal denilebilir) ve 20 ace attı (az bile denilebilir).


'iTALYANLAR ÇİMİ SEVMEZ' Mİ!
Hazır İtalyanlardan laf açılmışken, hani denir ya, “İtalyanlar çimi sevmez” diye. Gel gör ki çizmeden dokuz tane erkek tenisçi var ana tabloda (İtalya adına bir 'Açık Dönem' rekoru). Onlardan biri olan Thomas Fabbiano dün yedinci seri başı Stefanos Tsitsipas’a karşı dördüncü seti iki maç puanı atmasına rağmen kaybedince beşinci sette moralman çöker zannettim. Aman efendim ne çökmesi? Tam aksine soğukkanlılığını iyice korudu, pozitif enerji üretmeye devam etti ve beşinci seti 6-3 kazanarak erkeklerde günün ikinci büyük süpririzini yarattı. Ayrıca bu maçı umarım birçok genç tenisçi seyretmiştir çünkü iki raketin kortta gösterdikleri vücut dilleri örnek alınmaya değerdi. Maça asıldığını, moralini kaybetmediğini, sonuna kadar uğraşacağını rakibine nasıl gösterirsin diye soran olursa bu maçı önerin ona, iki tenisçiyi de gözlemleyebilir, seçmesine gerek yok. 

Maçlarının önemli bir kısmını seyredebildiğim (çünkü sadece iki veya üç oyun seyredip fikir yürütmeyi sevmiyorum) ve formda bulduğum oyuncular olarak aklımda kalanlar, erkeklerde Stan Wawrinka, Alexei Popyrin, Kevin Anderson, Bautista- Ağut (sadece bir set görebildim), Reilly Opelka, David Goffin, kadınlarda ise Madison Keys, Michaela Buzarnescu (ikinci tur rakibi Simona Halep), Viktorija Golubic, Cori Gauff, Su-Wei Hsieh ve Sofia Kenin. 

Elemelerin son turunda Ana Bogdan’a karşı bir hayli çaresiz durumlara düşüp net bir skorla elenen Marie Bouzkova ise Lucky Loser olarak girdikten sonra ilk turda Mona Barthel’i çekti ve 6-3 6-3’lük skorla galip geldi. Onu yenen formda Bogdan’ın ise Salı günü ilk tur rakibi 19 no’lu seri başı olmasına rağmen burada kendisinden çok şey beklenen İngiliz Johanna Konta. Bu da kuranın cilvesi diyebiliriz.

BUZARNESCU'NUN TOTEMİ
Michaela Buzarnescu’ya maçından soru sormak için bulunduğu odaya girdim. Daha adımımı atar atmaz içeriye özellikle beni (Çünkü tek İngilizce soru sormak isteyen ben vardım) “Bir sonraki rakibim hakkında soru sorma, bilmek istemiyorum kiminle oynayacağımı henüz,” diye uyardı. Odada bulunan diğer iki Rumen basın mensubuna baktım, gülümsediler adeta “Biz de aynı muameleden geçtik" der gibi. Bir sonraki turda Halep ile oynayacağını sahiden bilmiyor muydu? İnanmakta güçlük çektim ve hââ çekiyorum, ama tabii isteğine saygı gösterdim ve sadece oynadığı maç hakkında soru sordum. Oyunundan çok memnun olduğunu ve en önemlisi fizik olarak kendini ilk defa uzun süredir iyi hissettiğini belirtti (2018’de önemli bir sakatlık geçirdiğini ve Roland Garros’ta bile hafif omuz rahatsızlığı olduğunu hatırlatalım)


Putintseva kadınlarda günün en şok sonucunu (mu?) iki numaralı seri başı Naomi Osaka’yı yenerek elde etti ve bu şekilde hem 10 gün zarfında Japon tenisçiyi iki defa yenmiş hem de ona karşı olan maç bilançosunu 3-0’a çıkartmış oldu (set bile kaybetmeden). Parantez içinde “mu” ekledim bir evvelki cümlede çünkü akşama doğru Cori Gauff çıktı ve Venüs Williams’i 6-4 6-4 safdışı etti. Elemelerde gösterdiği performans ben dahil her seyredeni büyülemişti ama en azından kendi adıma itiraf ediyorum, onun da idol olarak gördüğü efsane isim Venüs’ü yeneceğini kesinlikle tahmin etmemiştim. Üstelik maç boyunca sanki kariyerinde birçok defa bu konumda bulunmuş bir tenisçi duruşu sergiledi. Sahiden tebrikler, gerçekten tebrikler! 

ZVEREV'DEN BİR HAYAL KIRIKLIĞI DAHA
Erkeklerde ise elemelerden gelen Jiri Vesely altıncı seri başı Alexander Zverev’i 4-6 6-3 6-2 7-5 yenerek sürpriz yarattı. Maçı görmediğim için herhangi bir yorum yapamıyorum ama Zverev Majör’lerde hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor. Senenin geri kalan kısmında çıkardığı performansı bu dört turnuvada henüz bir türlü sergileyemediğini artık sanırım herkes kabul ediyordur. En azından kendisi farkında zira maçtan sonra günün sözünü söyledi: “benim için tipik bir Grand Slam maçıydı.” Son üç senede gösterdiği ilerleme göz önüne alındığında şu ana kadar Zverev’in Majör’lerde sadece Roland Garros’ta iki kez çeyrek finale çıkabilmiş olması şaşırtıcı. Ancak yaşının 22 olduğunu da sanırım erken gelen başarısından dolayı zaman zaman biz tenissever unutuyoruz, orası da ayrı.


Grigor Dimitrov – Corentin Moutet maçına girmek için kapılarda oluşan kuyruklar şahsen benim Wimbledon'da dış kortlar için gördüğüm en uzun kuyruklardı. Klasmanda düşmüş olabilir (zaten o yüzden maç 15 no'lu kortta idi) ama Dimitrov'un halen seyirci çekme gücü mevcut. Elemelerin bir numaralı seri başı olan Moutet’yi üç sette yenecek gibi gözüktü. İlk iki seti aldıktan sonra maç için servis bile attı. Oradan üçüncü seti tiebreak’te verdi ve son iki set adeta eridi. Kendisi bugünlerde  Andre Agassi ile çalışıyor ve Dimitrov’un bu uzayan kariyer travmasını bu sene bitmeden durdurmasına yardımcı olabilirse hemen kendisine yılın antrenörü unvanının verilmesi taraftarıyım. Moutet’nin bir sonraki rakibi Kanadalı Felix Auger-Aliassime ve ikisi içinde büyük fırsat. Her ne kadar kağıt üstünde Felix favori olsa da. Çarşamba programında şahsen ilgimi en çok çeken erkek maçlarından biri bu olacak.

Solak Fransızların “come-back” günü desek yeridir çünkü Moutet’den sonra Ugo Humbert’de aynı şekilde ilk iki seti kaybettikten sonra Monfils’e karşı maçı beşinci sete taşıdı. Gael son sette 3-0 geride iken asıl tendon açısından maçı bıraktı. Erkeklerde bugün oynanan beş setlik maçlardan beşinci ve sonuncusu idi bu maç.

EN TUHAF MAÇ
Günün en tuhaf maçında ise Sara Sorribes, Caroline Wozniacki’ye karşı 4-0 öne geçti. Arkasından sırtında ağrılar başladı ve doktor molası aldı. Kanımca en azından 4-3’e gelene kadar yine fena hareket etmiyordu ama sonuçta 4-5 geriye düştü. O oyunda ilk üç puanı kaybedip 40-0 geriye düşünce Wozniacki’nin set puanını oynamasını beklemeden maçı bıraktı. 

Ostapenko’nun, Garcia’nın, Giorgi’nin daha ilk günden elveda dediklerinden bahsedemedim bile. İşte öyle bir gün idi.

Hava durumunun performansını ise sadece bir cümle ile geçiyorum çünkü nazar değmesini istemiyorum. Osaka’nın maç sonrası basın toplantısındaki üzüntüsünü ve akabinde ağlamak üzere olduğunu belirtip toplantıyı terk etmesini ise boğazım düğümlenerek gözlemlediğimi aktararak yazıyı bitiriyorum. 

Bir dahaki sefere buluşmak ümidiyle.