Wimbledon kadınlar tablosunun kare ası belirlendi. Size turnuva başlarken deseydim ki bu dört isim arasında (Vondrousova, Bencic, Keys, Garcia, Sevastova gibilerini geçiyorum) Kvitova, Barty, Kerber, Stephens, Osaka, Muguruza, Bertens, Konta ve Pliskova’dan hiçbirini göremeyeceksiniz, tahmin ederim bana aspirin verip “sen git bir yüzünü yıka” derdiniz. Kadınlar tablosu böyle ilginç geçmekte Wimbledon’da. Benim gibi her hafta takip eden “hasta” tenisseverler için bu renk katıcı bir unsur, ama genel anlamda WTA için iyi bir gösterge mi, değil mi (bence değil, hele WTA’in pazarlama konusu hakkında yaklaşık son 15 senedir gösterdiği pazarlama beceriksizliği göz önüne alınınca) onu ayrı bir zaman gündeme getirmek daha iyi olur, zira detaylı açılım gerektiren bir konu.

Wimbledon’a geri dönelim. İşte buyurun, yarı finale geldik ve turnuva başlamadan evvel kimsenin yarı final adayları olarak gönül rahatlığı ile gösteremedikleri Simona Halep ile Serena Williams buradalar. Yanlarına kariyerinde hiç Majör yarı finali görmemiş Elina Svitolina (aslında o da başlı başına tuhaf) ile 2003’ten beri Wimbledon’a gelen ama bir kere çeyrek final görebilmiş, kimsenin beklemediği Barbora Strycova.

Not: Bu arada 24 yaşındaki Svitolina ile 27 yaşındaki Halep mühim farkla bugünün sonunda hem erkek hem kadınlar tablosunda geri kalan 12 oyuncunun arasında en gençleri (onlardan sonra en gençler 29’ar yaşındaki Pella, Nishikori ve Goffin – pardon David kardeşimiz 28,5’u geçti diyebiliriz. Geri kalan yedi oyuncu ise 30’un üstü. Alakasız notun sonuna geldim. Dönelim günün maçlarına.

Üç maçtan detayları ile bahsedebileceğim çünkü onların tamamını görebildim. Ancak Konta – Strycova maçının sadece son dört oyununu yakalayabildim, bu nedenle o maç hakkında diyeceklerim daha kısa olacak. Maçı tekrar seyredebilme imkanına sahip olanlar dilerlerse bahsettiğim puanlara bakabilirler bazı detaylarda verdiğim örnekleri daha iyi anlamak için ama bu imkanınız yoksa bile ben elimden geldiğince gözünüzde canlandırmaya çalışacağım olan bitenleri.

SERENA WILLIAMS-ALISON RISKE (6-4, 4-6, 6-3)



Kalite açısından pek yükselemeyen ama heyecan açısından bulutların üstünde gezinen bu maç izledik Centre Court’ta. Her şeyden evvel bu saatten sonra Riske’i küçümseyen ancak dersine çalışmamış biri olur. Mesela ben Barty’yi yeneceğini sanmıyordum ve hatta Tenis Dünyası Manic Monday kadınlar tablosuna bakış yazımda bu görüşümü belirtmiştim. Ama bir yandan da (birazda kendimi kurtarmak adına) en takdir ettiğim oyunculardan biri olan Riske’in beni şaşırtmasını arzu ettiğimi de söylemiştim.

Riske kırmadı beni ve Barty’yi yendi. Dün akşam Wimbledon medya odasında bir tanıdığım bana bugün Alison ile Serena arasındaki maç hakkında düşüncelerimi sormuştu ve daha ben ağzımı açamadan kendisi Riske’e hiç şans vermediğini ve neden vermediğini bana anlatmaya başladı (bana niye sordu o zaman, orasını fazla kurcalamayalım). Ben dinledim, dinledim, ve nihayetinde hafif bir gülümseme ile “no comment” (yorum yok) dedim ve geçtim. Yani haftalık Alison Riske dersimi almıştım.

Riske çok çaplı bir oyun oynamıyor. Hatta yetenekleri kısıtlı bile diyebilirim. Pazartesi sitede çıkan “Manyak Pazartesi Kadınlar Tablosu” başlıklı yazımda oyununu ve özelliklerini özetlemiştim. Williams için biçilmiş kaftan bir eşleşmeydi çünkü kuvvet kullanarak karşısındakini çaresiz bırakmak konusunda Serena gibi bir tenisçi kanımca dünyaya gelmedi (gelmeyebilir de). Riske baseline çizgisinden hücum oynayabilmesi için ilk önce bunun için müsait top yakalaması lazım. İyi bir Serena’dan da bunu bulması çok zor.

Ama iyi bir Serena yoktu karşısında.

Yine bahsettiğim türde puanlar olmadı değil. Mesela daha maçın ikinci puanını örnek alalım. Serena, kariyerinde belki milyonlarca kez vurduğu gibi köşeye doğru sert bir backhand (forehand’de olsa aynı şey) vuruyor ve direkt puanı alıyor. Yandan yana ilk adımla çok çabuk depar atan oyuncular (mesela Halep veya geçmişte Justine Henin) belki bunların bazılarına yetişebilirler ama kortun ortasında hazır beklese bile Riske gibi ilk adımı daha yavaş olan bir oyuncu yetişemez (kaldı ki bahsettiğim puanda penaltı bekleyen kaleci gibi hazırdı). Nitekim topun tam köşeye oturmamasına rağmen bu puanda da yetişemiyor. Meraklıları için iki diğer örnek, 3-2 oyununun ikinci puanı ve 4-3 oyununun üçüncü puanı.

Ama işte dediğim gibi, ilk seti almasına rağmen Serena yüksek hata oranı ile oynadığı için bir türlü maça hakimiyet kuramadı. Resmi istatistiklere göre maçı 27 basit hata ile bitirdi (ben 31 saydım. Kortta istatistik tutan genç stajyerlerin ne kadar tenis bildiklerinden veya oynadıklarından ve tam anlamı ile “basit hata ve zorlama hata” arasındaki farkı kavradıklarından emin olamıyorum, o yüzden kendim sayıyorum). Riske ise kendisinden dokuz daha az hata ile (ben 11 saydım) maçı bitirdi. 

Hatta ikinci sette o ana kadar hiç olmazsa güvenebileceği tek vuruşu olarak ön plana çıkan ilk servisi de darbe yiyince (yüzde 51'e düştü yüzdesi) daha fazla geriden puan kazanmak durumunda kaldı ve hataları çoğaldı. İkinci set en fazla basit hata yaptığı set oldu 12 ile. İkinci sette bir türlü üstünlük kuramadı Serena. Halbuki Riske hatalarını az tutmanın dışında çok özel bir hüner göstermiyordu. Sağlam devam edip bir anda öne sıçramak için fırsatını bekliyordu. Nihayet 4-4’te bu fırsat geçti eline. Deuce sayısında Serena kötü bir vuruşla fileye gelince onu geçti. Bir sonraki puanda ise Serena’nın ikinci servise kalmasından faydalanıp köşeye return’ü oturttu ve bir sonraki topta fileye kendisi gelip puanı ve oyunu kazandı. Sonra kendi servisini de kazanıp setlerde durumu eşitledi.

Halbuki Riske'in oyununu zaten ilk setin sonlarına doğru Serena çözmüştü. "Bilmiyor muydu oyununu yani" diye düşünenlere hatırlatırım, ilk defa karşılaşıyorlar. Her ne kadar seyretseniz de karşısına çıkıp oynayana kadar bazı oyuncuların hünerlerini tam kavrayamazsınız. Riske’in en iyi hünerleri (mental sağlamlığı dışında) servis yerleştirmeleri ve paralel top hızlandırmaları. Bunları Serena büyük ihtimalle biliyordu ama paralel vuruşlarına bu kadar sadık kalacağını kanımca beklemiyordu. Ancak ilk setin sonlarına doğru anladı bence Riske'in değişmeyeceğini.

Zira o andan sonra birçok puanda Serena’nın bazen Riske daha topa vurmadan paralel vuracağı köşeye gidip beklediğini görebilirsiniz. Örneklerden ilki birinci set puanı. Riske rahat bitirmesi gereken topu gerektiği gibi köşeye de vurdu ama paralele vuracağını önceden sezen Serena o köşeye erken gitti, topu çevirdi ve kazandı. İkinci örnek ise son sette oyunlar 3-4 ve Riske servis atarken üçüncü ve son deuce puanı. Uzun ve zorlu bir puanın sonunda Serena bir hayli kötü bir drop shot vuruyor. Riske rahat yetişiyor ama topa yine paralele vuracağını anlayan Serena hemen o tarafa koşuyor ve normalde yetişemeyeceği topa yetişip vole ile puanı alıyor ve avantajı ele geçiriyor. Bir sonraki puanı da kazanıp, servis kırıyor ve 5-3 öne geçiyor son set. Bakın iki bahsettiğim puanda ne kadar önemli anlarda gerçekleşti. İşte Riske’in oyununun sınırlı olması da burada onun aleyhine işledi. Diğer zamanlar işe yarayan paralel vuruşları (ki en iyi yapanlardan bunu turda) birçok oyuncuya karşı maç kazandırıyor olabilir ama Serena gibi elit bir şampiyona karşı bir noktada tıkanıyor ve aleyhine işliyor.

Serena’nın son sette tekrar üstünlüğü sağlamasına ikinci sette kaybettiği ilk servisini tekrar keşfetmesi sebep oldu. Sekiz ace bulduğu son sette (ilk iki set toplam 11) birçok kısa puanı da servisi sayesinde kazandı. Kısa puan derken kastım, iyi servis atarsa Riske çevirse bile return kısa düştüğünden Serena’nın bir sonraki vuruşta puanı kazanabilmesi. Nitekim ikinci sette en fazla dört vuruşun olduğu rallilerde Riske’in üstünlüğü gözlemlenirken (24-20), üçüncü sette bir anda bu puanlar Serena’nın lehine döndü (28-17). İşte Serena’nın servisinin kolay kolay çıplak gözle pek fark edilmeyen yan etkilerinden biri daha.

Yarı finale çıkan Serena şu anda turnuvayı kazanma açısından favori konumuna geldi. Zaten öyle olması da lazım bu safhada. Yarı final rakibi Strycova’ya karşı üç galibiyeti  var ve hiç mağlubiyeti yok. Majör turnuvalarda aralarındaki uçurum gibi performans farkını da göz ardı edemeyiz. Serena’nın en iyi performansından uzakta olmasına rağmen yarı finale çıkmış olması zaten WTA arenasında senelerdir ne kadar önde koştuğunu göstermekte.

SIMONA HALEP-ZHANG SHUAI (7-6, 6-1)

Günün tenis kalitesi açısından en yüksek seviyede oynanan seti bu maçın ilk setiydi. Shuai maça harika başladı ve daha ikinci oyunda mükemmel iki direkt puan vuruşu ile Halep’i topun birkaç metre uzağında bıraktı (ki WTA’in gelmiş geçmiş en hızlı oyuncularından birinden bahsediyorum). Bir hayli baskı kurmaya devam ederek 4-1 öne geçti.

Maçı tekrar seyretme imkanı olanlar hatta Halep’in servis attığı o 1-4 oyununun ilk puanı ve 15-30 puanlarına bakarlarsa Shuai’nin dünya 7 numarası Rumen raketin üzerinde kurduğu baskıyı anlayacaklar. İlk puanda Halep gayet güzel dışarıya servis atıyor ve Shuai kortun dışından mecburen return vuruyor. Bu sayede kontrol Simona’ya geçiyor ve sonraki üç vuruşunda rakibini koşturuyor. Üçüncü vuruşundan sonra o ana kadar defans yapmak zorunda kalmış olan Shuai ilk kez ayalarını oturtmaya fırsatı olan bir vuruşta topu derin vuruyor. Halep haliyle o topu yine ilk 3 vuruşu gibi ofansif amaçla vuramıyor ve forehand çapraz ile sadece geri çeviriyor. Shuai fırsat mı bu fırsat, hemen baseline çizgisinin bir metre kadar arkasından, bu sefer vakti de var, kolunu iyice açıp forehand paraleli patlatıyor. Halep zor yetişiyor ve kortun içine çeviremiyor.

Hemen iki puan sonra 15-30’da, Simona’nın ikinci servisine Shuai, forehand return’u vuruyor ve daha ilk toptan Simona geriye adım atıp defansif duruma düşüyor. Shuai bir sonraki vuruşta keskin bir backhand köşeye vurup filede puanı kazanıyor ve 15-40 öne geçip iki tane 5-1 puanı yakalıyor.


Maçı görmediyseniz ve buraya kadar okuyup, “Peki bu seti nasıl Halep kazandı?” diye soruyorsanız kendi kendinize haksız değilsiniz, ama işte şimdi cevap geliyor.

Dün Strycova – Mertens maçında da gördük, erkeklerde Raonic – Pella maçında da gördük. Bir puan konsantrasyon eksikliği bile bu seviyede çok pahalıya mal olabiliyor. O ana kadar (1-4, 15-40) aşırı riskli oyununa rağmen sadece toplam iki basit hata yapmış olan Shuai bir anda arka arkaya iki tane rutin forehand’ı dışarı atıp puanları kaybediyor ve skor deuce oluyor. O andan itibaren oyun uzuyor ve önemli bir kapışmaya sahne oluyor. Shuai üçüncü servis kırma puanı elde ediyor ama bu sefer pek zor olmayan bir Halep servisinde backhand return’u yine dışarı vuruyor. Sonrasında Halep üçüncü kez oyun puanı yakalıyor ve bu sefer rallide yine backhand basit hata yapan Shuai oyunu kaybediyor ve durum 4-2 oluyor.

İşte oradan maç dönmeye başlıyor. Fırtına gibi giden Shuai 5-1’i yakalaması gerekirken ve bunun için elverişli fırsatlar gelmişken kullanamıyor ve oradan o oyunu alan Halep sanki yeniden doğmuş gibi ikinci bir nefes buluyor. Zaten o ana kadar aslında kötü oynamamış olan Halep setin geri kalan kısmında klasikleşmiş hatasız ve her topa yetişen oyununun zirvelerine çıkıyor.

Yukarıda Halep için WTA’in gelmiş geçmiş en hızlı oyuncularından biri demiştim. Bundan şüphe duyanlar veya görmek isteyenler zaten bu oyunu izlesinler. Hatta vaktiniz dar ise (çünkü uzun bir oyun oldu) aynı oyundan iki puan öneriyorum size: dördüncü ve altıncı deuce sayıları. Bir oyuncu köşeden köşeye son hız koşarken nasıl raketini geri alışının koordinasyonunu nasıl yapar, üzerine gelen sert toplarda küçük adımlar ile nasıl hemen yana çekilip pozisyon alır, ileri-geri nasıl bir anda fırlayabilir (ilk adım çabukluğu), bunların hepsi üzerine adeta klinik veriyor Halep.

Ama sonuçta Halep maça denge getirdi ve bu sefer artık vurduğu harika vuruşların bile geri geldiğini gören Shuai puanı bitirebilmek için iyice riskli, iyice hızlı vurmaya başladı. Nitekim bu beraberinde hataları getirdi. En iyi vuruşlarınızı vurursunuz, top geri gelmeye devam eder, topu nasıl bitireceğiniz konusunda telaş almaya başlar, bir yerde bunalır “yeter artık bitsin şu puan” diye iyice abanırsınız topa ve kaçırırsınız. Çünkü kontrolü kaybetmiş olursunuz. İşte Shuai’nin başına bu geldi.

Dengelenen set tie-break’e uzadı, Halep seviyesini yükselttikçe yükseltti, Shuai ise yukarıda bahsettiğim telaşa kapıldı ve tie-break’i de beş basit hata yaparak 7-4 kaybetti. Shuai hem net alması gereken setten oldu, hem de kafaca tam anlamda bir daha kendini bulamadı. Bulmuş olsa bile geri gelip üç sette kazanır mıydı o da şüpheli zira ikinci set başladığında artık Halep ritmini bulmuş, makine gibi oynuyordu. Maç 29 dakika sonra onun galibiyeti ile sona erdi.

İşte sporumuzdaki elit şampiyonlara (Halep bunlardan biri) karşı bir an boşluk yaşamanın cezasını Shuai çekti. Bu maç sadece “4-1, 40-15’ten verilen maç” değildi. O basit bir açıklama olurdu. Tam olarak tarfi edeceksek, bir oyuncunun diğerini o ana kadar hem skor tabelasında hem de kortta ortaya konulan teniste domine ettiği bir maçtı dememiz lâzım. İki kötü hata bir anda ibreyi çevirmeye başladı ve o fırsattan faydalanan Romen raket ipin ucunu bir daha bırakmadı.

Halep’in bir sonraki rakibi Svitolina’ya karşı üç galibiyeti dört mağlubiyeti var. Son maçı Doha’da üç sette kazanmış. Sonucu kestirmek zor ama bugün Simona’nın Wimbledon’da bu sene oynadığı en iyi maçını seyrettik.

ELINA SVITOLINA-KAROLINA MUCHOVA (7-5, 6-4)




Halep – Shuai maçına skor gelişmesi açısından bir hayli benzeyen maç oldu. Svitolina erken geri (2-5) düşmesine rağmen tekrar maça girmeyi başardı ve ilk seti kazandı. İkinci sette de üstünlüğünü aynı Halep’in yaptığı gibi devam ettirdi ve 5-2 öne geçti. Muchova sonra servis kırıp 5-4’e gelmesine rağmen Svitolina son oyunda servisini kazanıp maçı almasını bildi.

Ama Halep maçının aksine (çünkü Shuai’nin bir anlık boşluğundan faydalanan Halep yavaş yavaş hem skor hem oyun olarak üstünlüğü bir daha bırakmamak üzere elde etmişti), bu maçta her sette de birer kilit oyun oynandı ve o iki oyun setleri belirledi. Mesela Muchova’nın 5-2 öne geçişi veya Svitolina’nın 5-5’e geri gelişinde kırılma anı veya puanları pek yoktu. Oyunu kim kazanıyorsa daha ilk puandan üstünlüğü sağlıyordu ve oyunu 5 veya 6 puanda kazanıyordu.

İlk kilit oyun ilk sette durum 5-5 eşitlenince geldi. 18 puan oynandı bu oyunda, altı defa deuce oldu ve 13 dakika sürdü. Burada Muchova için acı olan, oyunu kazanma fırsatını sadece iki defa ele geçirmiş olmasına rağmen birini çift hata ile harcarken, diğerinde de çok rahat servis çizgisi civarından bitirmesi gereken forehand’i fileye takmış olması. Nitekim o forehand hatadan sonraki iki puanı da kaybetti (ikincisi yine basit forehand hatası) ve birkaç oyun kendine gelemedi. Arka arkaya üç oyun kaybetti ve nihayet tekrar kendine geldiğinde 7-5 2-0 geriye düşmüştü.

Ama servisini kazanıp 2-1 yaptığında tekrar oyuna girmişti ve nitekim uzun bir oyundan sonra Svitolina’nın servisini kırıp durumu 2-2 yaptı. İşte ikinci kilit oyun geldi o an.

2-2 oyununda durup dururken son beş puandan dört tanesinde rutin ralli toplarında hatalar yapınca bir anda yine kendi servisini tekrar verdi. Shuai Halep’e karşı 4-1, 40-15 geldiğinde iki puanlığına nasıl konsantrasyon eksikliği yaşadıysa, Muchova’da kanımca aynısını ikinci setin bu beşinci oyununda yaşadı. Kyrgios birkaç gün evvel Nadal için “bir puanlığına bile tatile çıkmıyor” demişti. İşte bu da bir hüner. Bir puan bile tatile çıkmayan, mental olarak boşluğa düşmeyen oyuncular bu tip beklenmedik anlar da yaşamıyorlar.

O boşluktan sonra Svitolina bir daha vites küçültmedi ve 5-2 öne geçti. Muchova yine de bırakmadı ve servis kırarak 5-4'e geldi. Hatta Svitolina’nın servisinde de 0-15 öne geçti. Normalde kariyerinin ilk Major yarı finaline çıkacak olan bir oyuncu orada "eyvah buradan veremeyeyim" diye düşünerek hafif titreyebilirdi. Svitolina tam aksine paçaları sıvadı ve sonraki beş puanın hapsini cesur oynayarak maçı lehine bitirmesini bildi.

BARBORA STRYCOVA-JOHANNA KONTA (7-6, 6-1)

Maalesef az bölümünü seyrettiğim bir maç olduğundan fazla bir şey yazmak istemiyorum. Ama sonradan özetleri gördüğüm kadarı ile (ilk seti kaçırdım) Halep ve Svitolina gibi Strycova’da ilk set geri düşmüş ve oradan gelip ilk seti kazanmış (çeyrek final maçını da 4-6 2-5’ten gelip kazandı). Arkadan da ikinci sette o da üstünlüğü bir daha vermemiş. Son dört oyunu canlı seyrettim ve benim gördüğüm bölümde kimin daha üstün olduğuna dair şüphe yoktu. Tabii ilk setin detaylarını bilmiyorum, ondan diyeceklerim bu kadar maç hakkında.

Ama yazıyı noktalamadan evvel Strycova hakkında bir-iki kısa bilgi vermem gerektiğini düşünüyorum. Kendisi 33 yaşında, 53. Majör turnuvasını oynuyor ve ilk defa yarı finale çıkıyor. Dile kolay. Sadece bir kez çeyrek finale çıktı, o da 2014’te burada. Kocaman bir bravoyu hak ettiğini düşünüyorum.

Dipnot: Çarşamba gecesi erkekler çeyrek finalleri ile ilgili değerlendirmemi okuyabilirsiniz.