Daria Kasatkina ile Venüs Williams arasındaki maçın üçüncü son seti başladığında kimin kazanacağını tahmin etmek zordu. Elbette Venüs’ün tecrübesine ve soğukkanlılığına güvenip onun kazanacağını düşünenenler olduğu gibi, Kasatkina’nın çok yönlü oyununa ve gençliğine güvenip onun galip geleceğine inananlar da vardı.

İkinci setin sonuna bakılırsa, son sete moralli giren 20 yaşındaki Kasatkina, yorgun giren ise Venüs’tu. Kalitenin çok yüksek olmadığı ama heyecanın doruklara vardığı ilk iki setin yolladığı bazı net mesajlar vardı. İki oyuncuda ralilerde topun kontrolünü eline geçirmek zorundaydı. Dasha için bunun anlamı topu derin tutmaya, Venüs’ü koşturmaya, ve varyetesi ile topun hızını ve açısını zaman zaman değiştirip puanları uzatıp, 37 yaşındaki rakibini hataya zorlamaya geliyordu. Venüs için ise bunun anlamı riskler almaya, puanı erken bitirmeye veya kısa toplarda fileye çıkıp Dasha’nın üzerinde baskı kurmaya geliyordu.

İkisi de gerekenleri yaptılar. Son sette hem kalite hem çekişme doruklara ulaştı. Venüs ne kadar baskı kurarsa kursun, Dasha neredeyse hiç puan kaybetmemeye başladı. Yanlış anlamayın, “puan kaybetmeme” diyorum, “puan vermeme” değil. Zaten baskı altında iken yapılan hataya “puan vermek” denmez. Kendi beceri seviyesi itibari ile normalde yapmaman gereken hatalar yaparsın, işte o zaman “puan vermiş” olursun. Bir de çift hata gibi veya filenin tepesinde iken ve bomboş kort dururken gider smaşı fileye çakarsın, o zaman “puan hediye etmiş” olursun. “Puan kaybetmek” bunlardan ayrı.

Rakibin baskısından bunalıp puanın bitmesi için yüksek riskli vuruş denersin ve fileye vurursun, topa uzanırken dengesizlikten mecburen kötü teknikle vurup hata yaparsın, işte bunlar rakibin seni hataya zorladığı puanlardır. “Puan vermek” değil “puan kaybetmek” denir bunlara.

Ama Dasha’nın yaptığı bu yukarıda bahsettiklerimin ötesindeydi. Figüratif anlamda bir tabir kullanabilirsem, adeta "gaddar bir tenis" oynadı. Venüs’ün beş yıldızlık toplarını eğer yetişebilirse çeviriyordu. Amerikalı raketi drop shot’lar ile koşturuyordu. Ön sezisi sayesinde, Venüs’ün normal şartlarda başka oyuncuları topun dört metre uzağında bırakacağı vuruşlarında, sanki iki saniye evvelden topun nereye gideceğini biliyormuş gibi orada hazır bulunuyordu. Venüs’ün opsiyonlarını kısıtlamış, onu mükemmel vuruşlar yaparak direkt puan almaya zorlamıştı.

Eh bu seviyede son sette altı oyunu birden sadece direkt puanlar ile kim alabilir ki? Kimse. Ama Venüs neredeyse inanılmazı başarıyordu. İşte buna da şapka çıkarmak lazım. Neden bahsettiğimi hemen açıklayayım.

Venüs 2-0 öne geçtiğinde, bu avantajı yakalamak için kazandığı sekiz puanın yedisini direkt puanlar ile kazanmak zorunda kalmıştı. Fileye gelip ince ve kısa voleler mi dersiniz, ace’mi dersiniz, geriden muazzam riskli ama bir o kadar da harika vuruşlar mı dersiniz, hepsinden bir demet sundu Venüs. Kazandığı diğer puan ise ikinci oyunda 29 vuruşluk bir ralinin sonunda çok zorlayarak Dasha’ya yaptırdığı bir hata ile geldi.

Venüs, kaybettiği üçüncü oyunda bile kazandığı üç puandan ikisi harika vuruşlar yapip fileye gelerek, voleler ile kazandigi direkt puanlar idi.

Öyle seviye yükseltti ki Venüs, maraton oyun olan beşinci oyunun sonunda 3-2 öne geçtiğinde, son sette toplam 22 puan kazanmıştı ve bunların 15‘ini mükemmel vuruşlar üreterek, direkt puanlar ile (yani Kasatkina’nın topa değemediği vuruşlar ile) almıştı. Kasatkina sadece iki basit hata yapmıştı. Perspektif sunayım. 54 dakika süren ikinci setin tamamında 14 direkt puan üreten Venüs, son sette daha 3-2’de bu rakamı geçmişti.

Bu üretkenlik oranını kimse bu yüksek efor gerektiren maçın ikinci saati başladıktan sonra kolay kolay beceremez. Ama Venüs becerdi ve daha da devam etti. Üçüncü set 52’inci dakikasına girerken, Venüs 5-4 öne geçtiğinde toplam 31 puan kazanmıştı. Bunların 19 tanesi direkt puan, 8 tanesi ise Kasatkina’yı çok zorlayarak hata yaptırdığı puandan ibaret iken, sadece 4 tanesi ise Rus raketin yaptığı basit hatalardan oluşuyordu.

Böyle bir performanstan sonra 5-4’, 30-0’dan itibaren yaptığı Venüs’ün yaptığı bazı hatalara takılıp, Kasatkina’nın Venüs’ü ne kadar yüksek seviyede oynamaya ve ne kadar uzun zaman boyunca bunu yapmaya zorlamasını göz ardı edip, maç analizini Venüs’e eleştiri üzerine kurmak biraz abes kaçar.

Daha ziyade şapkayı Dasha’ya çıkartmasını bilelim. 5-4, 0-15 puanında yaptığı berbat hata ile 0-30 geri düşmesine rağmen hiç soğukkanlığını yitirmeyen ve 7-5 kazanana kadar aynı seviyesini koruyan Kasatkina, Venüs’ün 19 direkt puanına rağmen hiç panik düğmesine basmadı. Venüs’ün mucizeyi başarmasını kabul ederken, imkansızı başaramayacağını sanki bilir gibiydi.

Kısacası, Venüs’e helal olsun, ama Dasha'ya da kocaman bir bravo! Venüs 50. turnuvasını kazanabilmek için bir süre daha bekleyecek.

Son ama önemli bir not: Venüs’ün 5-4’e kadar kazandığı direkt 19 puandan sadece bir tanesi ace idi. Yani sadece servisi sayesinde bedava puanlar pek kazanmamıştı.

Maalesef teniste ATP ve WTA istatistikçileri ace sayısını da “winner” kategorisine ekliyorlar. "Maalesef" diyorum zira bu rakamın anlamını yitirmesi açısından yapılması gereken en son şey bu olmalı. Bir oyuncunun ace atarak kazandığı puan ile diğer vuruşlarının üretkenliği sayesinde kazandığı puanların arasındaki uçurum farkı ve bunların taktik açısından apayrı değerler taşıdığını bu iki organizasyonun kendi istatistikçilerine anlatmış olmamaları kanımca tam anlamı ile bir fiyasko. John İsner bir sette 15 ace ve 4 diğer vuruşlardan oluşmak üzere toplam “19 winner” vurmuş olarak istatistiklere geçiyorsa ve Venüs’ün bu maçta son set 5-4’e kadar yaptığı da aynı şekilde “19 winner” ile tanımlanıyorsa, ben de bunu gönül rahatlığı ile “fiyasko” olarak tanımlayabilirim.