Teniste kanımca en alttan anılan faktörlerden biri oyuncuların kortta gösterdikleri zekâ katsayısı. Veya “tenis IQ” diyelim buna kısaca. Oyuncuların kötü giden maçı çevirebilmeleri için ne gibi plan değişikliğine gidebilecekleri, önde giden oyuncunun karşı tarafın neleri değiştireceğini önceden sezip ona göre önlem alması, bir oyuncunun maç öncesi scouting raporunda zayıf gözüken bir vuruşunun şansa o gün iyi gitmesi sonucu rakibinin B planına geçme zamanlamasını ayarlayabilmesi, ve bu gibi birçok detaylar oyuncunun tenis IQ’sunu harekete ne kadar çabuk geçirebileceğine bağlıdır.


Dikkat ederseniz, tenis vuruşlarından, oyuncuların kafa kafaya oynadıkları evvelki maçların yaratabileceği muhtemel psikolojik baskılardan, teknikten bahsetmiyorum. Bunlar maç evvelinde halledilmesi gereken noktalardır. Bahsettiğim daha ziyade bir oyuncunun maç esnasında yapması gerekenleri teraziye koyup, ölçüp, ona göre taktiklerini tadil edebilme yeteneğine bağlı. “Tadil etmek” terimini boşuna kullanmadım, zira oyuncu bu anlarda bir mimar gibi kortu göz önüne getirip, ralilerdeki git-gellerin şemasını bir nevi kafasında kurar.


Pazartesi Avustralya Açık erkekler dördüncü tur maçlarında iki tane harika zıt örnek gözler önüne serildi bu kapsamda.


Erken oynanan maçta Dominic Thiem rakibi Gaël Monfils’i fazla zorlanmadan 6-2 6-4 6-4 yendi. Monfils geri çizgisinin 2-3 metre veya daha fazla gerisine adeta park edip oradan top çevirip durdu. Tabii “iyi de Mert, zaten her maç bunu yapıyor” diyeceksiniz, ve haksız olmazsınız. Ancak rakibi ile oynadığı beş maçın tamamından yenik ayrılmış bir oyuncudan hiç olmazsa bir damla değişik taktik ile korta çıkmasını ummak pek yersiz olmaz sanırım. Hadi geçtik orasını, peki ilk seti aynı şekilde 6-2 kaybedince, Monfils’in tenis IQ’sunu kullanması gerekmez miydi?


İşte burada Monfils gibi bir oyuncunu bırakın bu maçı veya 2019 sezonunu, tüm kariyerini dizginleyen tenis IQ sorunu ortaya çıkıyor. Kesinlikle “akıllı adam, aptal adam” basitliğine indirgemeyelim, Gaël ile 10 dakika muhabbet edin, ne kadar keskin zekalı, espritüel ve eğitimli biri olduğunu hemen görürsünüz. Ama bunu kolay kolay korta transfer etmek kolay değil işte. Her sporda var bu tip örnekler.


 Hemen kimden bahsettiğimizi kısaca hatırlatayım. Monfils 2004 senesini junior'larda 1 numara bitirdi, ve 4 Majör turnuvanın 3 tanesinde gençler şampiyonu oldu. Atletik kabiliyeti zaten mükemmel olan Fransız raket 2004 bittiğinde adeta geleceğin yıldızı idi (Federer ve Nadal ile aynı kefeye konuluyordu, belki onlardan da fazla beklenti altında idi). Oyunu mu geriledi? Hayır. Aksine çok uzun zamandır ilk 20’de tutunan, hatta kariyerinin önemli bir bölümünde ilk 10’da bulunmuş bir oyuncu. Ama buyrun işte, tenis IQ konusunda gösterdiği eksiklik kariyerini 15 senedir frenledi ve hâlâ frenliyor. Junior’larda atletik kabiliyeti ve geri oyununun istikrarı ile domine edebildi. Tenis IQ’sunu kullanmaya kimse pek zorlamadı. Aynı şekilde ilerleyen senelerde de ATP'nin çoğunluğuna karşı da üstünlük kurmasını bildi. Ama ustalar ile, tenisin elit isimleri ile karşı karşıya geldiğinde, her seferinde tenis IQ farkı tabak gibi gözler önüne serildi. Bu kadar senedir şu eksikliğine önlem almayan Monfils'in bundan sonra da bu konuya eğileceğini sanmam.


Halbuki Monfils’in drop shot veya vole vurma, rakibini defansif pozisyona sokma gibi taktikleri uygulayacak cephanesi var. Ama maç esnasında bunları kullanma safhasına bir türlü geçmiyor. Pazartesi karşısında zaman bulduğunda topa muazzam çakabilen, kort içine girip atak baseline oyunu oynamayı en üst seviyede beceren, devasa teknik ile raketi geri açarak oynayan (öyle ya, o gücü nereden bulacak başka) ve bunu yapabilmek için de zamana ihtiyacı olan Thiem vardı. Zaten bu sebepten toprak kortta başarılı oluyor Avusturyalı oyuncu, çünkü o zeminde bunları yapacak zaman buluyor. Bu tip oyuncuya karşı yapılması gereken ilk şeylerin başında neler gelebilir? Onu konfor bölgesinden uzaklaştırabilirsiniz, yani defansif bölgeye hapsedebilirsiniz. Bunu başarmak için geriye veya kort dışına itebilirsiniz. Defansif bölgeden vurmak zorunda kaldığı toplarda kortun içine girip birden düz ve sert vuruşlar ile fileye gelebilirsiniz. İlk servisi dışarı atıp bunun zeminini hazırlayabilirsiniz. Vesaire, vesaire.


Bunların neredeyse hiçbirini Monfils ilk set boyunca yapmadı ve Thiem rallileri tamamen kontrol etti. Zannedersiniz paralel evrende oynandı maç ve ilk seti Monfils domine ederek kazandı, çünkü Fransız raket ilk set ne yaptıysa, ikinci sette de aynısına devam etti. Üçüncü sete bile aynı şekilde başladı ve sadece ortalarına doğru bir ara, bir demet servis-vole denedi, o kadar (sakın rallilerde kortun içine girmeye çabalayıp hücum taktiğine girdiğini falan sanmayın). Zaten iki buçuk setten sonra rakibin güvenini tam bulmuş durumda (senin sayende bir bakıma), o dakikadan sonra doğru şeyleri yapsan bile, ritmi iyi olduğundan onlara cevaplama şansı çok daha yüksek olacaktır.


Basite indirgemeyi genelde sevmem ama sadece bu maçın analizini yapıyor olsam, sanırım bir cümle ile giriş yapıp “tenis IQ”nun ne demek olduğunu okurlara açıklarım ve 4-5 satırlık bir paragraf ile de maçın analizini komple yapabilirim. Daha fazlası gerekmez.


İkinci olarak günün son maçı olan Rafael Nadal ile Nick Kyrgios maçını göz önüne alalım.


Nadal’ın tenis IQ konusundaki ustalığını sanırım anlatmaya gerek yok. Maç içinde oyununu ne kadar mükemmel “tadil” edebileceğini gösterdiği maçların haddi hesabı yok (düzinelerce örnekten sadece ikisi: 2017 Amerika Açık yarı final maçı, 2008 ATP Miami çeyrek final). Bu maçtan da bir örnek vereceksem, genelde rakibinin backhand’ine servis atmaya bayılan Nadal’ın bu maçta bir anda Nick’in forehand’ine servis atma sarhoşluğuna yakalanması boşuna değildi. İşte yüksek tenis IQ sahibi oyuncular, konfor bölgesinden çıkmayı göze alıp (Monfils’e gönderme yaptığım çok belli oldu mu?) A planının dışına çıkan bir taktik olsa bile gerekeni yapmak adına onu uygulamaya sokabiliyorlar.


Ancak rakibi Nick Kygrios da yüksek tenis IQ sahibi. Avustralyalı raket bunun sayesinde zaten ezildiği ilk setten sonra maça tekrar kendini sokmasını bildi. Kazanamadı orası ayrı, ama gidişatı değiştirme konusunda tenis zekâ katsayısının ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Oyununu tadil etmese büyük ihtimalle Monfils’in Thiem’a karşı uğradığı akıbetin aynısına o da Rafa’ya karşı uğrayacaktı.


Ama olmadı. Çünkü ikinci sette ilk sete nazaran birkaç taktik değişikliğine gitti Nick.


Mesela servis-vole oyununu daha fazla kullanmaya başladı. İlk sette kortun dışına attığı servisleri Rafa geri çeviriyordu ve geride kalan Nick rallilerde puanı kazanmak zorunda kalıyordu (adı Novak Djokoviç olmayıp bunu denemeye kalkana büyük şans dilerim, zira ihtiyacı olacak). Servis-voleyi dahil edince – ki bunu hep yapmak gerekmiyor, sadece birkaç defa yapıp, rakibin kafasına bu ihtimalin olduğunu sokup, onu return gezingesini değiştirmeye zorlamak yeter – bunu hesaba katmak zorunda kalan Rafa daha alçak return’ler vurmaya başladı ve Nick fileye gelmese bile ilk vuruşları kortun daha içinden yapabilme imkanı buldu.


Rafa daha fazla müdafaa yapmak için daha geriye yaslanmak zorunda kaldığı anlarda, Nick ya drop shot kullanımını arttırdı ya da kısa çaprazları daha sık vurmaya başladı. Hatırlayın Khachanov’a karşı paralel backhand’leri yıldızlaşmıştı. Nadal’a karşı tersine keskin çapraz backhand’leri etkili oldu.


Rallilerde forehand’ini biraz daha yüksek spin ile oynamaya başlayıp, düz ve alçaktan giden backhand’i ile arasında olan kontrastı arttırdı ve Rafa’nın zamanlamasını kırmaya çalıştı. Nitekim 1-1’den 4-1’e kadar oynanan üç oyunda Rafa’da bir nevi artan basit hatalar aslında bundan kaynaklandı, yani tam anlamı ile “basit hatalar” değillerdi.


İlk sette daha çok dışarıya servis atıp Nadal’ı kort dışına itmeye özen gösteren Kyrgios, ikinci sette bundan tamamen vazgeçmedi ama orta “T”ye hızlı vurduğu servislerin (ki bunlar onun en favori servisleri) sayısını ciddi biçimde arttırdı. Nadal’ın artık servisin nereye geleceğini bilme dönemi ilk set ile geride kaldı. Dikkat edin zaten, Nick’in birçok ilk servisinde daha havaya topu attığında Nadal bir tarafa yönelmeye başlıyordu, geri çevirebilme şansını arttırabilmek için.


Bu şekilde maç dengelendi ve bir hayli kaliteli tenis izledik. Özellikle üçüncü set harika vurular çıkardı iki oyuncuda. Nadal sonuçta kazandı ama yazımın asıl amacı hafızalarda henüz taze olan iki maçı kullanıp Monfils- Kyrgios karşılaştırması yaparak, tenis IQ konusunun ne kadar altının çizilmesi gerektiğini vurgulamaktı. Genç yaşta oyuncular antrenörleri ile bu konuya eğilmeliler, zira bu ilerletebilecekleri bir yetenektir. Normal zekası yüksek olan birinin tenis kortunda bu silahını kullanabilmesi pekala mümkündür. Yapması gereken, aynı vuruşlar gibi bunun da antrenmanını yapmaktır genç yaştan itibaren.


Halen inanmıyorsanız bunun geliştirilebileceğine, size Thiem’in 10 senelik kariyerini takdim ediyorum. Vaktiniz varsa 2010-15 senelerinden bir demet maç bulup seyredin ve korttaki karar verme ve maç içinde taktik tadili yapma kapasitesini not edin. Sonra 2015-20 arası maçlardan bir demet seçip aynısını yapın. Aradaki fark üzerine neredeyse tez yazabileceğinize eminim.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...