Bir zamanlar Amerika Açık’ta iki erkekler finali ve kadınlar finali Cumartesi oynanır ve o güne “Super Saturday” (Süper Cumartesi) denirdi. Hatta 1984 senesi seansı tenis tarihine geçmişti. Pat Cash ve Ivan Lendl oynamışlar ve Lendl maç puanı çevirip beş sette kazanmıştı. Ardından kadınlar finalinde Martina Navratilova, Chris Evert’i üçüncü sette 6-4 devirmişti. En son olarak da gece yarısına kadar uzayan maçta McEnroe Connors’u son set 7-6 yenmişti.


Yarın Roland Garros’ta öngörülen programın “Süper Cuma” diye bir takma adı yok ama programın içeriğine bakarsak bir o kadar harika. Kadınlar iki yeni isim, iki de ateş gibi formda olan tanınmış oyuncu. Erkeklerde toprak kortların kare ası. Bundan daha ilginç, daha heyecanlı bir Cuma günü uzun zamandır hatırlamıyorum. Her şeyden evvel yağmur yüzünden hem kadın hem erkek yarı finalleri en son ne zaman aynı gün oynanmıştı bilmiyorum. Ama fark etmez ve pek de önemli değil o kısmı zaten. Bu yarı finalleri görmeyi planlamıyorsanız ilk önce tenisseverliğinizi arkadan da Cuma planınızı gözden geçirin ve gereken değişiklikleri şiddetle yapın.

Şaka bir yana, yarın yağmur planları alt üst etmesin yeter.

Saat 11’de oynanacak olan kadınlar yarı final maçlarının, bütün gün durmaksızın yağmur yağmadığı sürece (ki Çarşamba bu oldu) bitme ihtimali yüksek. Ama iki erkek yarı finalinin yağmurun gidip geldiği bir günde bitmesi imkansız. İlk maçın Paris saatiyle 12:50’de Roger Federer – Rafael Nadal maçı olması iki açıdan doğru karar. Birinci olarak hem Amerika hem Asya kıtalarının makul saatlerde televizyondan maçların en azından büyük kısmını yakalayabilecekleri bir zaman dilimi. İkinci olarak da bugün çeyrek final maçlarını oynamış olan Novak Djokovic ile Dominic Thiem’e biraz daha uzun dinlenme süresi verilmesi. Roger ve Rafa iki gündür dinleniyorlar, yeter, o kadar da yaşlı değiller sonuçta!

Bugünün en büyük ses getiren maçı Amerikalı Amanda Anisimova ile geçen senenin şampiyonu Simona Halep arasında oynandı. İkinci setin ortalarına kadar mükemmel oynayan Anisimova kendini 6-2 3-0 önde buldu. Düşünün, her topa hızlı, düz ve sert vuran Anisimova, daha sağlam oynayan, geriden istikrarlılığı ile bilinen ve bacakları daha çabuk olan tecrübeli rakibinden hem daha çok direkt puan aldı, hem de daha az basit yaptı maçın o bölümüne kadar.



Öyle devam etmesini beklemek biraz gerçek dışı olurdu ve nitekim hatalar gelmeye başladı. Halep 0-3’ten 4-4’e getirdi seti. Genç Amerikalının bu beş oyunluk bölümde yaptığı hata sayısı maçın geri kalan bölümünde yaptığı hata sayısının üstüne çıktı. O anda maçın döndüğünü hisseder gibi olduk biz seyredenler olarak, ama Anisimova sakinliğini korudu ve servisini aldı. Arkadan Halep’in servisini de kırarken, maçı backhand direkt puan ile noktaladı.

Heyecanlı mıydı değil miydi sorusuna gelince, ikinci sette biraz heyecanlandığını kabul etti ama maça başlarken daha ziyade mutluluk hissettiğini ve onun verdiği pozitif enerji ile rahat ve sakin başladığını belirtti. Halep ise rakibini övdü ve bir türlü onun oyuna girmesine izin vermediğini söyledi.

Ashleigh Barty’nin Madison Keys’ı 6-3 7-5 yendiği diğer çeyrek final skor açısından daha çekişmeli gözükse bile tenis kalitesi olarak Anisimova-Halep maçı kadar olmadı. Barty aslında çok yaratıcı ve sert vuruşları olmasına rağmen maç boyu sadece 9 tane direkt puan üretti forehand ve backhand taraflarından. Madison Keys bu konuda daha da kötüydü: 9 direkt puan ve 25 basit hata.İlk sette iki oyuncu kendi servislerini alırken, oyunlarda 3-4 geride olan Keys, 30-15 önde iken iki tane backhand basit hata yaptı ve 30-40 geriye düştü. Servis kırma puanında ise ikinci vuruşta Barty’nin boş olan deuce köşesine vuracağına tekrar Avustralyalının üstüne vurunca, Barty’ye sadece boş korta backhand vurmak kaldı. Bir kere servis kırmak yetti ve Barty ilk seti aldı.

İkinci set de bir bakıma ilk setin aynası gibi oldu. Yine iki oyuncu da servislerini kazanmaya devam ettiler 5-5’e kadar. Keys o oyunda yine birden dört basit hata ve bir çift hata yapınca (ki Barty de pek iyi oynamıyordu return oyunlarını o aralar) servisini kırdırdı ve bu Barty’nin ikinci seti de almasına yetti.

Erkeklerde ise sürpriz olmadı. Kendi adıma konuşayım, sadece bugünkü iki maçı değil, tüm çeyrek final maçlarının üçer sette biteceğini tahmin ediyordum (hatta bu yönde bir sitede yazım bile var). Sadece Federer – Wawrinka maçında bir set ile yanıldım. Kaldı ki genelde tahmin konusunda (bilenler bilir) hakikaten çok başarısızımdır. Ama burada görünen köy kılavuz istemez. Zverev, Nishikorivari bir şekilde iki ileri bir geri adım ata ata, dörder ve beşer setlerle gelmişti çeyrek finale, Thiem ise müthiş formda olduğunu tekrar gösterdi. Toprak kortta şu anın en iyi dört ismi gerektiği gibi erkekler yarı finaline çıktılar. Tenis ziyafeti bekliyor olabilir bizleri yarın (yağmur izin verirse).


Ama bir yandan da erkekler tenisinde Novak, Roger ve Rafa taraftarlarının belki de hoşuna gitmeyecek bir ihtimali de göz ardı etmek iyice zorlaşmakta. Acaba devamlı bu üç oyuncuyu düşünerek “erkek tenisinin en çetin dönemi şimdi” derken biraz abartmıyor muyuz? Bence abartıyoruz. Buna senelerdir inanıyorum ve her geçen sene daha da emin olmaya başlıyorum. Ancak bu bambaşka konu. O konuya uygun verilerle ve sadece bu söylemi başka bir yazımda değerlendireceğim.

Şimdilik okuyanlara saygılar. Tekrar hatırlatayım, yarın programınızı tekrar gözden geçirip tenise gereken vakti ayırmayı unutmayın.