Son zamanların en zevkli Majör’lerinden birini yaşadık. Çekişme ve kaliteli tenisin bol çapta görüldüğü 2019 Roland Garros tunuvasında 15 günlük müsabakalar sonucu kadınlarda kupaya uzanan Ashleigh Barty, erkeklerde ise Rafael Nadal oldu. 

Barty’nin zaferinin değerini anlayabilmek için maçları görmüş olmak gerekiyor diye düşünüyorum. Yoksa Roland Garros’u es geçmiş biri eğer tabloya bakacak ve sadece bir seri başı oyuncuyu yenerek (14 numara Madison Keys) turnuvayı kazanmış olan 8 numaralı bir seri başını görecek ve sürprizin boyutunu kavrayamayacak. Halbuki hikayenin onda biri bile değil bu.

Her şeyden evvel toprak kortun Barty için en elverişli zemin olmadığını belirtmek gerekir. Bu demek değildir ki toprak kortta hünerini ortaya koyamaz. Varyeteli vuruşları, etkili slice'ları, sıçrayan "kick" servisleri bu zeminde geçerli olan silahlar. Ancak A oyun planı genel anlamda hücuma ve ilk servislerinin etkiliğine dayalı bir oyuncu için toprak kort başarısı kolay kolay gelmez (genelde). Simona Halep veya finaldeki rakibi Marketa Vondrousova gibi toprak kortta büyümüş ve o zemine uyan oyun planlarını tenisçi kimliğine yerleştirmiş biri değil. Hatta kendisini yakından takip edenler en iyi zemininin çim kort olduğunu bilirler. 

BARTY KENDİ PLANINI UYGULUYOR
Ancak bu tür sebeplerden oyun planından taviz veren oyuncu tipinde değil Barty. Kendi bildiğini okuyor ve bunu güvenle yapıyor. Bir diğer avantajı ise rakiplerinin, onun oyununa adapte olup çözüm üretmede yaşadıkları zorluk. Zira Barty’nin maça “yavaş başlama” gibi bir problemi yok. En azından bu turnuva hiç yoktu. Madison Keys maçı hariç her maçında rakiplerinin servislerini daha ilk veya ikinci servis oyunlarında kırmayı bildi. Bir tek Keys’e karşı biraz beklemek zorunda kaldı (4-3’te kırdı). Sadece Anisimova’ya karşı ciddi tehlike gördü. İlk seti 5-0’dan kaybedip ikinci sette 3-0 geri düştü. O problemi de arka arkaya altı oyun alarak çözdü.

Problem çözmekten bahsetmişken, Barty’nin rakiplerinden bir tık önde başladığı diğer bir konu da bu. Dördüncü tur, çeyrek final ve yarı final rakiplerine baktığımızda mesela – Sofia Kenin, Keys ve Anisimova – tek boyutta oynayan, bir şeyi yapmasını çok iyi bilen, ancak plan işlememeye başladığında taktik değiştirmekte zorlanan rakipler görüyoruz. Barty ise tam tersine cephanesinde birçok silah bulunduran bir tenisçi. Bir de buna korttaki yüksek zekasını eklediğimiz zaman, yenmesi zor bir rakip ortaya çıkıyor. Nitekim bu yüksek IQ’nun becerisini finalde gördük. Vondrousova’nın daha zayıf olan forehand tarafını işleyen belki de tek oyuncu idi turnuvada. Backhand slice’larında ise sadece klasik kesme ile kalmadı, bazen içeriden dışarıya doğru yön alan slice’lar vurarak, bacaklarını set yapıp vurmayı tercih eden Vondrousova’yı son saniyede ayak ayarı yapmaya zorladı.


Eğer soruyorsanız peki bu zamana kadar nerdeydi diye, ki haksız olmazsınız çünkü önceden dört Major turnuvada yarı final görmediği gibi Roland Garros’ta dördüncü bile tura çıkamamıştı, ilk önce yaşının 23 olduğunu ve tenisi 2014-2016 arası bırakıp kriket sporuna kendini verdiğini vurgulayalım. Yani genç yaşına rağmen kariyerinde önemli bir rötar var tenisçi kimliği açısından. Bu bilgileri kattığımızda değişik bir tablo ortaya çıkıyor. Bir adım daha ileri gidip bu başarıyı erken bile bulduğunu öne sürebiliriz. Bu da aslında kendisinin ne kadar yetenekli ve onu açık olduğunu gösterir. 

Belki de en ilginç Wimbledon turnuvalarından biri bizleri bekliyor kadınlar tablosunda. Çünkü Barty’nin bu zaferden sonra Londra'nın çim kortlarında ne yapacağını kestirmek zor. Mantıklı düşünürsek aynı ayarda başarıyı orada da yakalaması lazım. Ama öte yandan işin ayrı bir boyutu var. Barty’yi zorlayacak isimlerin büyük ihtimalle Roland Garros’ta zorlamasını beklediğimiz isimlerden çok farklı olma ihtimali yüksek.

Barty’nin servislerinin cim kort sezonunda oyununa bir etkili boyut daha kazandıracağına katılıyorum (en azından toprakta oynadığı rolün üzerinde bir rol oynayacak). Vole tekniği de çok sağlam olan ve fileye gelmekten korkmayan Avustralyalıyı Wimbledon’da kimin yenebileceğini kestirmek de zor. Buna rağmen, tahminimce kendisi gibi baskı kurmayı seven ve yüksek hız ile toplara vuran biri onu zorlayabilir. Yani hazlı kort spesyalistleri onu tam istediğinin tersine defans oynamaya mecbur bırakabilir. Bu yüzden herhangi bir tahminde bulunmadan veya fikir yürütmeden evvel, tablonun çekilmesini beklememiz gerekecek.

THIEM DE NADAL'A DİRENEMEDİ
Tenis sporunun açık ara ile en inanılmaz rekorunu (aynı Majör turnuvayı kazanma sayısı) elinde bulunduran Rafa’nın bu rekora bugün bir çentik daha ekleyip rakamı 12’ye çıkartmasına mı şaşırsak yoksa oturup biraz düşündüğümüzde bu rakamın bir sene sonra yine değişme ihtimalinin yüksek oluşundan mı dem vursak, bilemiyorum. Artık öyle bir hale geldik ki, Roland Garros'ta iki set kaybetmesine hayret ediyoruz.

Final rakibi Dominic Thiem aslında iyi maç çıkarttı. İki set Rafa’ya kök söktürdü, geriden ralilerde daha az hata yaptı ve onu daha çok koşturdu. Ancak ilk seti Rafa’ya karşı kaybettikten sonra maçı kazanmaya çalışmak deveye hendek atlatmaktan daha zor. An itibari 
ile ilk seti kazandığı takdirde Nadal'ın toprakta beş setlik maç bilançosu 99-0. 

Mükemmel bir ikinci setten sonra (biraz da 6-5 oyununda Rafa’nın beklenilmez şekilde üç basit hata yapmasından faydalanarak) durumu eşitledi Thiem. Ama işte hiç boşluğa gelmiyor Nadal rakibiniz ise. Nitekim Thiem bunun cezasını birden 3-0 geri düşerek ödedi. Maç sonrası kendisinin de dediği gibi “Başkasına karşı belki düşüş yaşar yine idare edebilirsiniz ama Rafa hemen tepenize biniyor.”



Ancak Thiem’in toprak kortta (ve kariyerinde) öne doğru adımlar attığını görmek çok sevindirici. An itibarı ile kendisine topraktaki en iyi ikinci tenisçi bile denilebilir bakış açınıza göre. Son dört Roland Garros’ta yarı finale çıkıp, son ikisinde final oynamış olmanın getirdiği artıları göz etmemek gerekir. Üstelik bunu her sene oyununu geliştirerek, bir evvel kaybettiği rakiplerini bir sonraki seferde ya yenerek ya da daha çekişmeli maç oynayıp onlara kaybederek yapabiliyorsa, bardağın dolu tarafı kesin daha fazla.

İleriye bakacak olursak, önümüzdeki Wimbledon şöleni tenisseverleri heyecanlandırmalı. Tepedeki tenisçilerin hiçbiri sakat değil ve onların hemen arkalarındaki Thiem ve Stan Wawrinka gibi isimler form tutuyor. Uzun senelerdir görmediğimiz çekişme yaşayabiliriz ikinci hafta.

Şimdilik önümüzdeki üç hafta oynanacak çim kort turnuvalarını izleyerek kendimizi Wimbledon festivaline hazırlayalım.

Saygılarımla.