Roland Garros'un ilk dört günü geride kaldı ve her zaman olduğu gibi kortlarda oynanan tenis kadar, kortların dışında olanlar da dikkat çekiyor. Zaten kortlarda şok denilebilecek bir sürprizin karşımıza çıkması için dördüncü günü beklemek zorunda kaldık. Simona Halep'in saf dışı kalması, kimsenin beklemediği bir sonuçtu. Diğer yandan Grigor Dimitrov, Eugenie Bouchard, Jelena Jankovic, Ernests Gulbis gibi raketlerin elenmelerini, hem form durumlarını hem de oynadıkları rakiplerin yükselen form grafiklerini göz önüne alırsak, aslında "sürpriz olmayan sürprizler" diye adlandırabiliriz.


Ama asıl kortdışında ve Roland Garros adına maalesef hiç sürpriz olmayan bir durum senelerdir ve devamlı yaşanıyor. Kalabalıklar ortamı bazen nefes alınmaz bir havaya büründürüyor. Bir korttan diğer korta gitmeyi arzulayan tenisseverler için o kısa mesafe yürüyüş ve korta giriş ızdırap halini alıyor. Bu durum daha sabah başlıyor. Maçlar 11.00'de başlarken, gişelerin dışında biletli seyirciler akılalmaz derecede uzun, sonu gözükmeyen kuyruklar oluşturuyorlar.


tenis dünyası

Sabah 11:05'te B kapısının önü


Philippe Chatrier veya Suzanne Lenglen'e bileti olanlar, numaralı yerlere gidip oturmayı, diğer kortları dolaşmaya tercih ediyorlar. Üstelik o biletler ile 1 ile 18 numaraya kadar her korta girebilirler. Ama niye yan kortları sıralarına girip birçok oyun, hatta set(ler) kaçırmak zorunda kalsınlar? Evet doğru okudunuz: set veya setler. Bakın mesela aşağıda gördüğünüz resim, Salı günü 5 numaralı kortun girişini gösteriyor. İkisi de sıralamada ilk yüzün dışında olan Alexa Glatch ile Anna-Lena Friedsam'ın maçı. Sırada gördüğünüz iki kırmızı kıyafetli bayan sıraya ilk set durum 2-1 iken giriyorlar ve resmin çekildiği anda Friedsam ilk seti 6-2 almış ve ikinci setin ilk oyunu oynanıyor. Bu sadece bir örnek. Bir de sadece dış kortlara bilet almış olanları düşünün. Onların Chatrier ve Lenglen'de garanti yerleri yok. Sıralara girip, bir korta kapak atabilmekten başka seçenekleri de yok.


tenis dünyası


Hemen hemen her kortun önünde ayrı bir kalabalık ve kuyruk ve o kuyruklardan dolayı da dolaşımı zorlaşmış ve daralmış geçit alanlarını devamlı görüyorsunuz. Öyle sıkışık oluyor ki, bazen 20-30 metrelik mesafeyi 2-3 dakikada ancak geçebiliyorsunuz. Tabii ki tenis sevgisi ve turnuvaya gelenlerin gösterdikleri ilgi görülmeye değer. Zaten insanın içi ondan yanıyor. Tenis sevgisi ile kavrulan geliyor ve zamanının önemli bir bölümünü sıra bekleyerek geçiriyor. 


Bir cümlede özetleyelim: Roland Garros alan olarak bir Majör turnuvayı kaldırmaya yetersiz. Şu anda ki hali ile Wimbledon'un yarısı büyüklüğünde bile değil ve Amerika Açık ile Avusturalya Açık turnuvalarının üçte biri büyüklükte. Zamanında demiştim, 2011'deki oylamada Versailles bölgesinde önerilen projeyi onaylamayıp Paris'in 16. Bölge'nin dışında kalmaya karar vererek Fransız Tenis Federasyonu uzun vadede Roland Garros'un geleceğini tehlikeye atmıştır. Son modernizasyon ve büyütme projesi bittiği zaman bile yetersiz kalmaya mahkumdur. Evet, o bir türlü başlanamayan proje için, 2011'deki oylama kampanyasında "2017'de bitecek" denmişti, sonra 2019 oldu, şimdi ise 2020 lafları dolanıyor.


Eğer diğer 3 Majör turnuvaya gittiyseniz ve Roland Garros'a gittiyseniz çok iyi anlarsınız bu durumu. Ama onlara da gitmeye gerek yok. Cincinnati, Indian Wells, Toronto, Kanada, Monte Carlo gibi turnuvaların hepsi hem alan hem sirkülasyon konularında Roland Garros'u bir hayli geride bırakmış durumdalar. Oyunculardan duyuyoruz şu turnuva güzel, bu turnuva güzel diye. Ama onlar özel araba ile geliyorlar, özel kapıdan giriyorlar, ferah salonlarda oturuyorlar maçları beklerken. İstediklerinde de jimnastik salonunda ısınıyorlar. Bir de seyircilere sormak lazım. Özellikle bu sorunları aşmış başka turnuvaları görmüşler ise yüksek ihtimalle bambaşka bir cevap vereceklerdir.