Kadınlar yarı finallerinin belli olup erkeklerde geriye sadece tablonun alt tarafındaki yarı finalistleri beklemek kalmışken (bu yazı çıktığında o da netleşmiş olur), en güzel haber herhalde seyircilerin tekrar tribündeki yerlerini alması. Hem oyuncuların seyirci önünde oynamayı tercih ettiklerini bilmeyen kalmadı, hem de televizyondan izleyenlerin puan ortasında, sonunda, oyuncular kenarda otururken bir makinanın keyfine (başka kelime gelmedi aklıma) göre oluşan alkış seslerine beş gün sonunda tahammülü kalmadı.

Yazdığım diğer yabancı site olan Tennis with an Accent sitesinde turnuva evveli kadınlar yarı finalistlerinin tamamını doğru seçtiğimi hatırlatarak (ilk defa, müsadenizle borazanımı öttürüyorum) başladığım bu paragrafa çarşamba programının ilk maçı Ashleigh Barty – Karolina Muchova ile devam ediyorum. İlk seti 6-1 alıp ikinci sette 2-1 öne geçen, ve maça her yönden hakim gözüken 1 numaralı seri başı Barty’ye karşı anormal bir enerji eksikliği ile oynayan Muchova nihayet o noktada “medical time-out”(sağlık molası) aldı.

Moladan geri dönünce biraz daha kendine gelmiş olsa da kesinlikle normal dinamik halini tekrar yakalamamış olan Muchova çareyi ralileri kısa tutabilmek için erken direkt puana gitmekte veya fileye gelmekte buldu. Ama asıl hayret olan Barty’nin oyun seviyesinin moladan sonra gösterdiği düşüşün derecesi, sonrasında epey süre tekrar yukarı çekememesi ve akabinde en fazla %70 civarı kapasite ile oynayan rakibine yenilmesiydi! 

Maçtan sonra ESPN yorumcularının (ki aralarında eski en yüksek seviyede oynamış profesyonel tenisçi be antrenörler var) uzun senelerdir görülen ve sakatlık veya hastalık ile alakası olmayan yüzlerce taktiksel molaları konu etmezken birden Muchova’nın aldığı, ve her halinden ihtiyacı olduğu çok belli olan sağlık molasına takılıp bu molaların doğru olup olmadığı konusunu gündem etmeleri ise kanımca en büyük hayal kırıklığı oldu. Kaybedilen setlerden sonra alınan sayısız “tuvalet” molalarını hesaba katmıyorum bile. Muchova’nın mola alamayıp, fenalaşıp yere yığılmasını (ki görüntüsü iyi değildi) herhalde tercih etmez kimse. 

Asıl sorgulanması gereken Barty’nin sık rastlanılan maç ortası kesintilerinden birinden bu kadar etkilenmesi. Kesintiler birçok maçta oluyor ve oyuncular bunlardan zaman zaman etkileniyor. Ama oyun kapasitesinde bu kadar devasal farkla düşüş yaşayana ve bu farkı tam 14 oyun boyunca kapatmayı başaramayana rastladığımı hatırlamıyorum, hele hele rakibinin birden iyi oynamaya başlaması gibi bir durumun mevcut olmadığı bir maçta.

Eğer bir açıklaması varsa bu ender düşüşün, Barty’nin bir sene resmi maç yapmamış olmaması öne sürülebilir. Nasıl vücut hamlaşabiliyorsa uzun süre antrenman yapmayınca, ayı şekilde rekabet ortamını yaşamamış olan oyuncu da kafaca hamlaşmış olabilir. Turnuvada ilk defa final setini oynamak zorunda kaldığı maçta da birden kendisinden şüphe duymuş olabilir. Maç esnasında da Muchova’nın puan arasında biraz yavaş hareket ettiğini hakeme şikayet ettiğini gördük. Korttaki sükunetli vücut dili ile tanınan Barty’nin bu hareketleri onun standartlarına göre son sette ne kadar aşırı diken üstünde olduğunu gösterdi.

Diğer yarı final ise herkesin beklediği maç. “Herkesin” derken kelimeyi otantik anlamda kullanıyorum. Tablo belirlendiğinde neredeyse dünyanın her köşesinde tenis ile en ufak alakası olan bir insanın bile tahmin ederim yarı finalde görmek istediği maç buydu (oyuncu taraftarlarını katmıyorum tabii, mesela Halep taraftarlarının bunu istememiş olması normal). İkisinin form durumlarına bakarsak, tenisseverlerin kalitenin doruklarda gezmesi beklentisine girmesini kimse hor göremez.

Osaka’nın hem formu yerinde, hem de önemli puanlarda gösterdiği mental zirve ve doğru karar verme istikrarı adeta büyüleyici. Muguruza maçına bakmanız yeter. Hatta tamamına bile bakmayın. Kariyerinin en iyi maçlarından birini oynamakta olan ve zeki taktikle oyununu empoze etmeyi uzun süre beceren Muguruza’ya karşı Osaka’nın sadece ikinci setin 5-4 oyununda ve son set 3-5, 15-40 (yani iki maç puanı) geriden itibaren gösterdiği performansa dikkat edin yeter. Arkasından da vaktiniz varsa diğer WTA ahalisini neredeyse çıldırtacak oyuna sahip olan Hsieh Su-wei’nin oyununu çeyrek finalde nasıl kitlediğine şahit olun.

Serena ise epey zamandır özlenen performansını sergilemekle ve güveninin doruğunda olduğunu kendisi bile kabul etmekle meşgul. Soruluyor, görüyorum, “eski Serena geri geldi mi nihayet?” diye. Eğer eski Serena’nın bu turnuvada oynadığı defansif tenis seviyesini gösterdiğini hatırlayan varsa buyursun. Zira ralilerde rakiplerinin en iyi vuruşlaini nötralize etme kabiliyetinin bu kadar iy olduğunu ben hatırlamıyorum. Biraz daha açayım bu cümleyi ki yanlış anlaşılmasın.

Serena’nın defansif pozisyonlardan harika “counterpunch” vuruşları ile puanı birden lehine çevirme kabiliyeti her zaman vardı, hatta dünyada bunu en etkili başaranlardan biri kariyeri boyunca. Ama bir vuruşluk, birden puanı çeviren vuruşlar bunlar. Avustralya’da ise bırakın raliler esnasında iki veya üç, rakibin altı-yedi veya daha fazlası olağanüstü vuruşlarını, dolu dizgin koşarak geri çevirerek puanda kalışları ve nihayet onları bıktırarak kendisinin dizginleri eline alışı ve puanı bitirişi, kariyerinin en iyi zamanlarında bile az yaptığı bir şey. Halep maçında bunların birçok örneği görüldü ama bu bir maçlık görüntü değil. İlk turdan beri Serena her yönden hedefe beyince kilitlenmiş durumda. Fizik kondüsyon ve bacak çabukluğu açısından adeta senelere meydan okumakta. 2021 Avustralya Açık turnuvasına nasıl hazırlandığını anlatan bir kitap yazsa, ilk alıcısı ben olurum.

Erkeklerde tek yarı final (Avustralya’ya mahsus, başka Major turnuvada olmayan tuhaf bir maç programı) bir numaralı seri başı Novak Djokovic ile elit sahneye ilk adımını atan Aslan Karatsev arasında oynanacak. Diyecek fazla bir şey yok aslında bu maç için. Tarihe bakarsak elemelerden gelip şok biçimde yarı finale çıkmayı başarı sadece birkaç oyuncu var ve onlarda bu noktada net yenilgilere uğrayarak takıldılar, buna 1977’de Wimbledon’da aynı duruma gelen efsane tenisçi John McEnroe dahil.

Sanırım en hasta Karatsev taraftarı bile iki tenisçi korta adımlarını attıklarında kendi oyuncularının şansı olduğunu düşünmüyordur. Bu maçtaki tek soru işareti Djokovic’in göstereceği performans. Zira şu ana kadar yüksek seviyesini sadece ufak zaman dilimlerinde gösterdi. Aldığı skorlarda bunu zaten gösteriyor. Djokovic gibi şampiyonlar genelde finale gelene kadar en bir veya iki baştan sona iyi oynadıkları maçı hafızalarına yerleştirerek gelmeyi tercih ederler ve bu maç Novak'ın bunu gerçekleştirmesi için son şans. Karatsev’in patlama gücü yüksek olan oyunu Novak için problem yaratır mı bilmem, ama Novak açısından yaratması ve Sırp raketinde bunu çözerek rahat bir galibiyet alması aslında kendisi açısından ideal bir gelişme olur diye düşünüyorum.

Perşembe günü tüm tenisseverlere iyi seyirler dilerim.