Wimbledon'da tüm dördüncü turların oynandığı yüksek maç trafikli ikinci Pazartesiye “Manic Monday” diyorlar. Yaşanılan günü gayet iyi özetleyen bir terim. Türkçe “Çılgın Pazartesi,” “Deli Pazartesi,” “Cinnet Pazartesi,” “Kaçık Pazartesi,” gibi tercüme edebiliriz, ya da kısa yoldan “Manyak Pazartesi” diyebiliriz. Ben de son tercihi kullandım.


Sahiden her maça yetişmeyi imkansız kılan, bunu yapmayı deneyeni de manyak eden bir gün. Maçtan maça atlayıp mümkün olduğu sayıda korta biraz bakarak bu çılgınlığı yaşayabilirsiniz arzu ederseniz (yine de hepsini yakalayamazsınız benden söylemesi). Ya da benim gibi yapıp, birkaç maç tercih edip onlara odaklanırsınız. İyi de öyle yapanlar neye göre seçim yapacak? İyi şanslar hepimize çünkü bir hayli ilginç maçlar var günün menüsünde. Aşağıda her kadınlar maçından birer damla bahsediyorum. Şahsen görmeye çalışacaklarıma bir adet yıldız (*) koyacağım. Tabii kendim de bir derece "tenis manyağı" olduğumdan, tenis manyağı daha doğrusu, büyük ihtimalle kaçırdığım bazı maçların tekrarını akşam (veya gece) seyrederim, orası ayrı.

Barty (1) – Riske

Kadınlar tablosunda Cori Gauff’un hemen arkasından en çok takdir hakkını alması gereken Riske. Aslında sınırlı olan cephanesi ile rakibine bu kadar hasar verebilen oyuncu kalanlar arasında yok. Servisi bir hayli kuvvetli ve kimsenin pek dikkat etmediği ama etkili paralel top hızlandırmaları var (raket tutuş gripleri de buna müsait). Fiziksel olarak hep hazır, “çalışkanlık” ve “profesyonellik” kavramlarını idrak etmiş, mental açıdan ise adeta bir kaya! Şu ana kadar oynadığı üç maçı da son sette kazanmış ve iki tanesinde galibiyeti nerede yoktan var etmiş bir oyuncu. Ancak turnuvanın, hatta yaz sezonunun, en formda raketi ile oynayacak. Teknik ve kapasite açısından arada ciddi fark var. Bu farkı sırf azim ile kapayabilecek mi Amerikalı, orası şüpheli. Sanmıyorum, kanımca Barty yoluna net bir galibiyetle devam edecek. Riske’in kazanma şansını yukarıda saydığım sebepler yüzünden küçümsemeye korkuyorum, küçümseyenin de ilk haftaki önceki maçlar da canı yandı zaten. En takdir ettiğim tenisçilerden biri olduğundan, beni de haksız çıkartırsa Pazartesi günü hiç şikayetçi olmam.

S. Williams (11) – Suarrez-Navarro (30)

Williams, Juvan’a kaybettiği bir set hariç gümbür gümbür tenis oynayarak son 16’ya çıktı. Bu dakikadan sonra onu turnuvayı kazanma şansı yüksek olan tenisçilerden biri olarak görmeyen iki kez düşünmeli. Suarez-Navarro ise yanlış şekilde bir kesim tarafından “toprak kortçu” diye tanınsa da her zeminde başarı bulmuş, tecrübeli bir tenisçi. Majör turnuvalarda aldığı sonuçlara bakmanız yeter bunu görebilmeniz için. Ancak onun gibi tek el backhand’i olan tenisçilerin Serena gibi topa yüklenen oyunculara karşı problemi, hazırlanma ve topu bloke etme açısından ihtiyaçları oldukları süreyi bulamamaları (bu problemi zamanında Justine Henin bile yaşadı). Williams durup dururken zamanlama açısından kötü bir gün yaşamadıkça bu maçta önemli bir sorunla karşılaşacağını sanmıyorum.

Strycova – Mertens (21)*

Kadınlar tablosunda düzenli olarak (“düzenli” derken de kastım aslında “sadece arada sırada, ama yapmaktan çekinmeyen”) servis-vole puanları oynayan tek tenisçi Strycova. Mertens ise yüksek IQ’ya sahip, çok yönlü bir oyuncu. İkisi de her zeminde iyi performans gösterebilen oyuncular. Bu maçı kestirmek zor ve bir hayli zevkli geçebilir. Henüz kendi programıma tam karar vermedim ama manyak Pazartesiye bu maçın oynanacağı 12 numaralı kortta başlama ihtimalim yok değil.

Konta (19) – Kvitova (6)*

Tenis kalitesinin yüksek atmosferde uçabileceği, hatta birçok rallinin kısa sürme ihtimali olmasına rağmen “uzay tenisi” (ki bilenler bilir senelerdir şahsi lügatımda olan bu terimi öyle sık sık kullanmam) sunmaya aday maç. İkisi de atak oynayan ve adeta vuruşları ile misilleme yapabilen oyuncular, her ne kadar bu konuda Petra bir adım önde olsa da. İki oyuncunun da taktik anlayışı "ilk ben vurayım topa” olacak. Özellikle Konta return vuruşlarında bunu zaten hep yapıyor. Bu sebepten iki oyuncunun ilk servis performansları (hem yüzde hem top yerleştirme) skor tabelası için belirleyici olacaklar diye düşünüyorum. İkisi de gününde olurlarsa, ibre Kvitova’dan yana, çünkü gününde olursa bu zeminde her oyuncuya karşı ibre Kvitova’da yana olur. Kaide gibi bir şey.

Svitolina (8) – Martic (24)*

Yine harika potansiyeli olan bir maç. Svitolina’nın kariyerini takip edenlerin öğrendiği bir şey var, büyük turnuvalarda her ne kadar formda gözükse bile bir maçta patlayabiliyor. Zaten bu yüzden dört Majör’de çeyrek finali geçemedi, ki bu kanımca trajik bir istatistik onun ayarında bir oyuncu için. Martic için de potansiyeline henüz tam varmamış oyuncu diyebilirim. Teknik açıdan tenis kitabında yazan her vuruşa sahip bir atlet. Kestirmesi zor bir maç. Eyvah! Strycova-Mertens maçı ile aynı zamanda başlayacak! Ne yapacağım şimdi?

Ka. Pliskova (3) – Muchova

Muchova’nın dördüncü tura çıkması kendisi açısından büyük başarı. Adeta kariyer haftası geçirdi. Ama tablosu da bunu yapmaya elverişliydi. Karşısında turnuvanın favorilerinden birini bulacak Pazartesi günü. İşi çok, ama çok zor.

Halep (7) – Gauff

İşte efendim “Gauff iyi güzel ama daha hiç seri başı ile oynamadı” deniliyor, sanki bu gerçek şu ana kadar genç Amerikalının başardığının değerini azaltıyormuş gibi. İşte şimdi karşısında önemli bir seri başı var ama Gauff’un yenilgisine kesin gözü ile bakanlar son iki haftayı (evet elemeler dahil) seyretmemiş olabilirler. Karşısına altı adet favori olarak çıkan oyuncular tekler turnuvasında artık yoklar, o ise Pazartesiye hazırlanıyor. Ancak bir fark var arada. Halep, Gauff’un şu ana kadar oynadığı oyunculardan daha fazla varyeteli vuruşa sahip olmamasına rağmen çok daha az hata ile oynayan bir tenisçi. Yani puana gitmek zorunda olan Gauff olabilir bu sefer ve 13 günde yedinci maçında kadın tenisinin senelerdir tepelerinde gezinen bir oyuncuya karşı bunu iki set boyunca ne kadar düzenli yapabileceği şüpheli. Mental ve fizik açıdan bu kadar maç arka arkaya oynamak (hem de hiç alışmamışken) bir noktada kendisini vuracaktır diye düşünüyorum ve bunun Halep'e karşı gerçekleşme ihtimali yüksek. Diğer yandan olur da yine sürpriz yaparsa yarı finale çıkacak isimlerden biri Z. Shuai, Yastremska ve Gauff üçlüsünden biri olacak, düşünebiliyor musunuz?

Z. Shuai – Yastremska

Tabloda seri başı olmayan tek dördüncü tur maçı. Bu sebepten ne olacağını kestirmek zor. Şimdiye kadar oynadıkları tek tenis maçını (ki kanımca bu çok önemli bir veri değil) Yastremska kazandı ve yetenek açısından Shuai’nin bir adım önünde olduğunu düşünüyorum (katılmayanlar olabilir). Ancak Shuai’nin lehine olan aradaki büyük tecrübe farkını göz ardı etmek zor. Diğer yandan Çinli tenisçinin Wimbledon’da galibiyet ile ilk defa bu hafta tanışmış olması hayret edici. Sabırla çalışan meyvesini hap alıyor. Herkes bilmeyebilir, Shuai 14 kez Majör’lerde ilk turda elenmişti ve 11. (12’de olabilir, emin değilim) yenilgisinden sonra bu kendisine sorulduğunda cevabına başlayamadan hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Hiç unutmuyorum çünkü o anda oradaydım ve canlı bunu gözlemlemek bir hayli zor gelmişti, çok üzülmüştüm. Ama sonra bunun üstünden geldi ve şimdi her Majör’de en az üçüncü turu var. Aynı şekilde Wimbledon’da hep kaybetmiş olmasının verdiği yükü de bu hafta omzundan attı ve şimdi eline çeyrek final şansı geçmiş durumda. Bakalım hangi tenisçi bu fırsattan faydalanacak.