“Manic” kelimesinin
İngilizce anlamına baktığımızda karşımıza tıbbi açıklamalar çıkıyor. Bir nevi
psikolojik olarak kaos yaşayanlar için kullanılan bir sıfat. Günümüzde argo
manada kullanılan “manyak” kelimesinin kökleri de buradan geliyor. Pazartesi (Monic Monday) günü Wimbledon’da adına yakışır gibi tenisseverlerin başını döndürdü.
Birbirinden güzel o kadar çok maç oynandı ki seyirciler hem gördüklerinden
sonsuz zevk aldı hem de göremediklerine bir hayli üzüldü.
Mesela kendimden bahsedeyim.
Güne 3 numaralı kortta Svetlana Kuznetsova – Agnieszka Radwanska maçı ile
başladım. İki yüksek zeka ile oynayan iki ilk 10 oyuncusunun maçı iki sette
bitse de büyüleyici taktik savaşı oldu. O maç biter bitmez, 1 numaraya hızla
gidip Johanna Konta – Caroline Garcia maçının son üç oyununu yakaladım. Konta, 1984’ten beri ilk defa çeyrek finale çıkan İngiliz kadın oyuncu olmayı
başarırken çılgın gibi bir desteği arkasına alıyordu.
Bu iki maça bakarken
aslında kadınlarda belki günün en iyi maçı olan Garbine Muguruza – Angelique
Kerber maçını tamamen kaçırdım. 1 no’lu korta en uzak konumda olan 2 no’lu
kortta olduğu için bir korttan çıkıp diğerine çabuk gidebilmem mümkün
olmadı. Daha da ötesi, Magdalena Rybarikova’nın Petra Martic’i üç sette yendiği maçı o kadar
öven oldu ki, dayanamadım ve medya odasındaki bilgisayarda son beş
oyunun tekrarını izledim. Hakikaten en ince vuruşların, en fazla vuruş
varyetesinin olduğu maç idi.
Fransa Açık şampiyonu
Jelena Ostapenko ve Venus Williams’ın galibiyetlerinin sadece skorlarını
görmekle yetinip, Kuznetsova’nın maç sonrası basın konferansına girdim.
Sveta’yı dinlemek bir zevk. Sorulara son derece samimi cevap veren, bazı medya
mensuplarının banal sorularına da onları fazla bozmadan sorularının banal
olduğunu dolaylı şekilde hissettirmesini çok iyi bilen bir karakter. Ayrıca
medyanın oyunculara yaklaşımı konusunda bir soru geldiğinde odada bulunanlara,
hem kibar hem açık sözlü şekilde, adeta ders verdi:
“Bazen basın oyuncuları
kötü hissettirebiliyor. Bizim düşünmek istediğimiz, konuşmak istemediğimiz
konularda sorular soruyorsunuz. Ben çıkıp maçımı oynamak istiyorum. Ama
anlıyorum sizin de işiniz bu ondan gelip bu konuşmaları yapıyoruz sizinle. Ama
yine de bazı konular herkes ile konuşmak istemediğim konular. Ama tecrübe ile
öğrendim, artık sizinle maç sonrası konuşup, bitirip, sanki disk temizler gibi
kafamı boşaltmasını biliyorum. Ancak ben bile bazen endişeleniyorum. ‘Ne
yazacaklar, ne diyecekler?’ diye düşünmeye başlıyorum ve bu bazen sonun
başlangıcı oluyor. Böyle düşünmeye başlarsan sonu gelmiyor çünkü” dedikten
sonra Maria Sharapova örneği ile devam etti.
“Mesela doping olayları
olduğunda Maria, medya ve sosyal medyaya hiç bakmamıştı, çünkü okuduğunuz şeyler
sahiden etkiliyor. Üstelik her şeyi bilmeyenler konuşuyor. Diğer taraftan bize
bakıp, tüm hikayeyi bilmeden konuşuyorlar. Zaten hiçbir sporcu buraya gelip
size her şeyi anlatmayacak, kendini tamamen ortaya dökmeyecek. Müdafaasız
kalırsınız yoksa. Zayıf noktalarınızı ortaya dökemezsiniz. Ondan tam ayarı
bulmak zor, dürüst ve kibar olmak, ama aynı anda ne kadar bilgi vereceğinizi de
ayarlamak kolay değil. Ama isim icabı sizinle konuşmak gerektiğini de
biliyorum.”
15 dakika kadar süren bu
konuşmasından sonra çıktığımda bazı erkek maçları başlamıştı. Hemen 3 numaralı
kortta oynanan Dominic Thiem – Tomas Berdych maçına gittim. İlk sette bir hayli
yüksek tempoda ralliler oynandı ve bayağı zevkli baseline maçı oluyordu. İki
oyuncu tempoyu yükseltiyor ve zaman zaman çok iyi hedef bulup göz kamaştırıcı
vuruşlar üretiyorlardı. O anda ilk sette Gilles Müller’in Rafael Nadal’a karşı
5-2 üstünlük sağladığını gördüm. Bir tercih yapmam gerekiyordu. Ya çıkıp
Nadal’ın maçına gidecektim ya da Thiem – Berdych maçını sonuna kadar seyredip
sonra başka kortlara yönelecektim. Kararımı Nadal – Müller yönünde kullandım
ama 3 numaradan çıkarken “acaba yanlış tercih mi yapıyorum” diye de düşünmeden
edemedim.
Cevabımı yaklaşık 4 saat
sonra aldım. Evet beş setlik güzel bir maç kaçırmış oldum (Berdych, Thiem’i 6-3’lük final setiyle yendi) ama belki de Wimbledon’un en heyecanlı maçına ve erkekler
tablosunda en büyük sürprizine şahit oldum. Özellikle 15-13 biten son sette
tenis kalitesi yüksek olmakla beraber, heyecan mütemadiyen dorukta idi. Dikkat
ederseniz bu sıralarda oynanan ve yine beş sete giden, Sam Querrey’nin dördüncü
sette maç puanları kurtarıp Kevin Anderson’ı saf dışı bıraktığı, İstanbul Open
şampiyonu Marin Cilic’in Roberto Bautista Agut’u üç sette ezdiği ve Andy Murray ile Roger Federer’in Centre Court’taki üçer setlik galibiyetlerinden bahsetmiyorum bile. Onların ancak özetlerini gece geç
saatte izleyebildim.
Bir şeyden daha
bahsetmedim, bilmem dikkatinizi çekti mi? Yemek yemeye bile fırsat bulamadım
akşam maçlar bitene kadar. Bir senedir görmediğim bir arkadaş ile buluşacaktık,
buluştuk ama onunla da ancak beş dakika konuşabildim. Şimdi gece yarısına beş
dakika kala da bu yazının son bölümüne giriyorum.
İşte Manic Monday insanı
böyle “manyak” yapıyor. Tam tenis ziyafeti ama güzelim maçlardan hangi birine
yetişeceğinizi şaşırıyorsunuz. Tabii binlerce insanın her birini memnun
edemezsiniz. Bu yüzden Wimbledon, neden Centre Court ve 1 numaralı kortta maçlar
13:00’den evvel başlatılmıyor veya neden Pazar günü tatil günü geleneğini
sonlandırıp, dördüncü tur maçlarını iki güne dağıtmıyorlar diye eleştiri aldı
bugün. Haklılar mı haksızlar mı tartışılır. Bu konuda Tenis Dünyası’nda yazıları
çıkan sevgili Bekir Emre’nin ara sıra değindiği İngilizler’in geleneklere olan
müptelalıkları hakkında yazdıklarını tavsiye ederim.
Yine de bugün Manic
Monday’ler standardına göre bile çok anormal bir gündü. Birçok maç son sete
uzadı, kalite ve çekişme üst düzeydeydi. Hatta Nadal’ın maçının son set 15-13’e
uzamasından dolayı Novak Djokovic ve Adrian Mannarino korta bile giremediler ve
maçları bir sonraki güne ertelendi. Hem kortta oynanan tenis seviyesi hem de kort dışında
olan kulisler ile uzun senelerdir yaşanan Manic Monday’ler arasında en
hareketli dördüncü tur günü oldu.
Artık çeyrek finaller
başlıyor. Maçlara ayrı ayrı konsantre olma imkanı daha yüksek olacak ve The
All England Lawn Tennis Club’a sükunet geri gelecek. Günün ilerleyen
saatlerinde tekrar tenis ile buluşmak üzere.