"Çekişmesiz" maç ile "zevksiz" maç arasında bazen çok büyük fark olur. Mesela ikinci turda Stan Wawrinka Şilili Cristian Garin'i 6-1 6-4 6-0 yenmiştir ama maçı seyreden tenise doymuştur. Zira Wawrinka'nın devamlı mükemmel vuruşları şapkasından çıkarmasını ağzı açık seyretmiştir o korttaki tenisseverler. Bugün de yine beş yıldızlık tenis görmek arzuladıysanız ve Johanna Konta’nın Amerikalı Sloane Stephens’i 6-1 6-4 yendiği maçı seyrettiyseniz, amacınıza ulaştınız demektir.


Bu maçı seyretmiş olan bir tenisseverin geçirdiği bir saat 11 dakikadan zevk almamış olması imkansız. Çünkü bir oyuncunun büyüleyici hücum performansına şahit oldunuz. Tenis ziyafeti gördünüz. Garbine Muguruza’yı yendikten sonra kupayı kaldırmak için iki-üç favoriden biri konumuna gelen (kadınlar tablosunda bu ne kadar belirlenebilir, orasını bilemem) geçen senenin finalisti Stephens’a karşı, her topu milimetrik şekilde köşelere gömen Konta'nın rakibini çaresiz bırakmasına tanıklık ettiniz.

Muazzam return’leri, servisleri ve backhand’leriyle Konta, şu an kanımca kadınlarda en iyi önseziye sahip tenisçi. Stephens’a sezgisinin “S” harfini bile hissetme izni vermedi. Özellikle servis ve bir sonraki vuruşu ile (“1-2 punch” denilen kombinezon) mütemadiyen Stephens’i topun üç veya dört metre uzağında bıraktı.

Tekrar maça bakma imkanı olanlar, mesela daha üçüncü oyunun (1-1 iken) birinci, üçüncü ve en son (40-15) puanlarına bakabilirler dediğimin canlı örneğini görmek için. Üç servisi de dışarı çizgiye atan Konta, Stephens dışarıdan return yaptıktan daha korta dönemeden hemen backhand'i ile ikinci topu boş köşeye ustaca yerleştiriyor. Buna cevap bulmak da bir hayli zor, zira servisi çevirmek için çok dışarıya çıkmanız kaçınılmaz. Burada ilginç olan (önceden kendisini seyretmemiş olanlar için), bu “1-2 punch”ı yapan oyuncular genelde ikinci bitirici vuruşu forehand tarafından yaparken, Konta hiç düşünmeden backhand’ine pozisyon alıp vuruyor.

Mantık der ki eğer puan bitirici vuruşları backhand ile işliyorsan, haliyle o taraftan daha çok hata yapman lazım. Ama Konta tam aksine tüm bu vuruşları içeri soktu. Hem de tam köşelere veya çizgi yakınlarına. İlk set daha az risk aldığı forehand tarafından (ki tabii göreceli söylüyorum, forehand ile puan almaya gitmiyor değil) altı basit hata yaparken, backhand tarafından hiç yapmadı! İkinci set ise backhand’de sadece üç hata yaptı. Müthiş rakamlar bunlar.

İlk seti rahat aldıktan sonra, ikinci sette biraz yaradana sığınarak toplara çakmaya başlayan Stephens (öyle ya, yapmazsa karşısındaki her puan daha ikinci toptan bunaltacak onu) bir nebze denge kurar gibi oldu. Ama sadece bir nebze. Zira erkenden 3-1 geriye düşmüştü servisini kaybederek. Konta’nın kalitesi düşmüyordu.

Bu gibi skorlarda geride olan oyuncu kafasında hesap yapar. 1-3 geride ise ve eğer kendi servislerini kazanmaya devam ederse, karşıdakinin servisini en üç kere kırma şansı olacaktır. Belki onlardan birinde rakip ya heyecandan kolunu kısarsa ve hata(lar) yaparsa? Ya herkesin başına gelebilecek bir-iki puanlık hata zincirine girer ve bir anda kendisini 15-40 geride bulursa? İşte geride olan oyuncu bu ümitle kendi servislerine konsantre olur ve return oyunlarında da atmaca gibi bu anları kollamaya başlar.

Stephens aslında kendi servislerinde üzerine düşeni yaptı bu noktadan itibaren. Geri kalan tüm servis oyunlarını kazandı. Hatta 1-3’te kendi adına maçın en iyi oyununu oynayarak servisini tuttu ve yumruğunu sıkarak bir hayli pozitif vücut diline büründü oyun arası oturmaya giderken.

Peki Konta ne yaptı kendi servis attığı bu üç oyunda dersiniz? Hiç şans verdi mi Stephens’a? İşte o Stephens’in bir hayli ümitlendiği 3-2 oyunu ile başlayalım ve bakalım Konta ne yapmış:

İlk puan (0-0): Forehand direkt puan.

İkinci puan (15-0): Klasik servis-vole, beş yıldızlık direkt puan.

Üçüncü puan (30-0): 1-2 punch ile, bu sefer forehand ile direkt puan.

Dördüncü puan (40-0): 1-2 punch ile, yine aynı şekilde direkt puan.

Hani derler ya “bir anda bütün umut ışıklarım söndü ve karanlığa gömüldüm?" İşte herhalde Stephens o dört puan sonunda öyle hissetmiştir kendini.

Peki ya 4-3’te Konta’nın servis attığı oyun?

0-0: Forehand direkt puan

15-0: 1-2 punch, forehand puan

30-0: Bu sefer Sloane bunaldığından çakıyor backhand’ı, hem de derin, ama ne fark eder? Konta yine derin geri gönderiyor ve bir sonraki backhand ile direkt puan alıyor yine.

40-0: Drop shot (kısa top) ile direkt puan!

Yine dört puan, yine şipşak servis kazanma.

Hadi en son 5-4’te belki şansı olur Stephens’in değil mi?

İlk puan: Ace!

15-0: Tam “T”ye Stephens’in çeviremediği etkili servis

30-0: Çift hata ve üç oyundur kendi servisinde kaybettiği ilk puan (başka türlü olmayacaktı zaten sanırım)

30-15: Yine tam “T”ye Stephens’in çeviremediği servis

Ve en son olarak maç puanında Konta’nın yaptığı bu hücum eyleminden bunalıp hata yapan Stephens.

Bahsetmiştim ya yukarıda, “bu üç oyundan birini belki kırarım” ümitleri. İşte o üç oyunda Konta’nın ortaya sunduğu performans. Bir puan kaybetti sadece kendi servisinde! 12 puanın yedi tanesini ise Stephens’in topa bile dokunamadığı vuruşlar ile kazandı.

Önemli anlarda vites yükseltmek diye buna deniyor herhalde.

Toprak kort sezonunda beklenmedik çıkış gösteren Konta, Roland Garros’da da formunu giderek arttırıyor. Bir sonraki rakibi bu yazıyı yazdığım anda henüz belli değil ama büyük ihtimalle korta kağıt üzerinde favori çıkacak. Martic de olsa, Vondrousova da olsa, kaliteli bir yarı final maçı izleyeceğimize inanıyorum.