Perşembe günü (bu satırları yazmaya başlamadan yaklaşık bir saat evvel) ikinci tur tamamlanmış oldu. Bu noktada Wimbledon organizatörleri için programlama adına, maç kaçırmayı sevmeyen “hasta” tenisseverlerin maksimum tenis seyretme zevki adına ve televizyon programcıları adına önemli bir gün. Zira üçüncü turdan itibaren artık tekler maçları sadece show kortlarda (Centre Court, 1, 2, 3, 12 ve 18 no’lu kortlar) ve tek tük Centre Court ile 1 no’lu kortun arasındaki 14-17 no’lu kortlarda oynanıyor. İlk turları başlayan, veya başlayacak olan, çiftler, karışık çiftler, junior’lar ve diğer müsabakalar, boşalan öbür kortlara veriliyor. En azından kendi adıma konuşayım, çok mutluyum, çünkü bir yandan seçtiğim maçı seyretmekten zevk alırken diğer yandan 8 tane maçı kaçırıyorum diye suçluluk duygusu altında ezildiğim senelik geleneksel dört günlük zaman dilimi son bulmuş durumda.


Çarşamba ve Perşembe oynanan ikinci tur maçlarının hepsinden bahsetmeyeceğim yoksa sabahlarım çünkü ilk turda olduğu gibi ikinci turda da müthiş maçlar oynandı, sürprizler oldu ve genel anlamda çok zevkli bir 48 saat geçti. Turnuvada şu ana kadar en çok yıldızı parlayanın hava durumu olması da adeta kremalı çilek!

Ama ön plana çıkan oyuncuları sayarken ilk iki sıraya şu isimleri koyarım: Cori Gauff ve Coco Gauff.

Evet anladınız. En başta konuşulması gereken bu ikili!

Hatta Gauff’un varsa başka bir takma ismi, “bu üçlü” diye değiştirebilirim seve seve.

15 yaşındaki Amerikalının bir haftadır başardıklarının ayrıntılarını buraya tekrar yazmayacağım çünkü zaten bu satırları okuyorsanız tenise alakanız var demektir ve büyük ihtimalle bir veya daha fazla maçını izlediniz, ya da en azından son iki gündür tenis haberlerini okudunuz. Ondan sadece özet geçiyorum. Elemeler dahil 5 maç oynamış olan Gauff şu ana kadar set kaybetmedi ve en zorlu set skoru 6-4 oldu. Yendiklerinin arasında elemelerin bir numaralı seri başı Aliona Bolsova, efsane tenisçi Venus Williams ve 2017 Wimbledon yarı finalisti Magdalena Rybarikova var.

Gauff için yegane ekleyeceğim yoruma gelmeden önce bir tarih bilgisi vereyim. The Wimbledon Compendium kitabına baktım ve gördüğüm kadarıyla “All England Lawn Tennis & Croquet Club” (evet, iki hafta geçirdiğimiz yerin tam ismi bu) mekanının çimen kortlarında en kısa kadınlar maçı 1939’da yarı finalde Alice Marble ile Hilde Sperling arasında oynanmış. 19 dakika süren maçı Marble 6-0 6-0 kazanmış.

Şimdi yorumuma geleyim. İsterse Gauff yarın üçüncü tur maçında Sperling gibi çift halka yesin ve rekoru kırarak 18 dakikada kaybetsin. Hiç fark etmez! Şu ana kadar başardığının önemini kesinlikle azaltmaz. 2000’lerin başından beri kadınlar tenisinde hiçbir tenisçinin bir hafta gibi kısa bir sürede yaratamadığı bir yankı üretmiştir, ilgi ve enerji aşılamıştır. Daha da önemlisi hem kortta hem de kort dışında duruş ve tavırları ile bu ilgiyi hak ettiğini göstermiştir. Siz 15 yaşında iken neler yaptığınızı bir düşünün, bir de Gauff’un milyonlarca insanın gözü önünde hem kortta hem de mikrofonda kameralar önündeyken kendisini temsil ettiğini göz önüne alın. Takdir edip etmeme tercihini size bırakıyorum.

Gelelim bu ikiliden geri kalanlara...

Gauff’un hemen arkasından ilk iki turun diğer kahramanlarından biri yine Amerikalı Alison Riske (hazırlanın, çok Amerikalı var bahsedilmeye değer). Salı günü en geç biten maçta Donna Vekic’i 2 saat 29 dakikalık inanılmaz bir mücadele sonunda son sette 7-5 ile geçen Riske, bugün o maçtan 21 dakikacık daha da fazla kortta kalarak İvana Jorovic’i 9-7'lik bir son setle yendi. 26 Temmuz’da (yanılmıyorsam) evlenecek olan Riske düğüne hazırlanma süresi konusunda iki ayağını bir pabuca iyice sokmuş olabilir ama tur geçtiğinden dolayı garantilediği en az 39,000 sterlin ekstra para (3. tur para ödülü 111,000 sterlin) eminim telaşını bir nebze azaltacaktır.

Sürprizler elbette vardı. 2017 finalisti Marin Cilic toprak kort spesiyalisti olarak tanınan Portekizli Joao Sousa’ya bugün üç sette net skorla yenildi. Göremediğim için maçı bir şey diyemeyeceğim ancak çok değil, yaklaşık 2 sene evvel “Big 3”ye en ciddi rakiplerden biri olarak öne çıkan Cilic 2018’de 3 numaraya kadar yükseldiği dönemden beri endişe verici bir düşüş içinde.

Düşüş yaşayan bir diğer isim olan Madison Keys ise Polona Hercog’a 6-2 6-4 yenilerek tekrar hayal kırıklığı yaşadı. Hercog ise 9 senedir katıldığı Wimbledon’da üçüncü tura ikinci kez çıkıp Cori Gauff’un rakibi oldu. Düşünebiliyor musunuz bu iki oyuncu için ne büyük fırsat? Tabloda hemen üstlerinde Simona Halep – Victoria Azarenka maçı var. Bu iki maçın galipleri çeyrek final vizesi için korta çıkacaklar önümüzdeki hafta.



Tam anlamı ile düşüş yaşamayan ama belki “form dengesi bozulan” diye tanımlayabileceğimiz, geçen senenin şampiyonu Angelique Kerber’in dengesini bulması Amerikalı Lauren Davis yüzünden biraz daha gecikmeye uğradı. Ama bu sürprizin asıl hikayesi Kerber değil Davis. Elemelerin ilk turunda Bibiane Schoofs’a karşı maç puanı kurtardıktan sonra galibiyeti bulan Davis yine elemelerin son turunda Kristie Ahn’a (bir diğer Amerikalı) yenilip elenmişti. Ama son turda elendiği için Lucky Loser listesine girmeye hak kazandı ve şansı yaver gidip ana tabloya girenlerden biri oldu. Bugün ise geçen senenin şampiyonu Kerber'i yenip üçüncü tura kaldı. Kadere pek inanmam ama varsa öyle bir şey herhalde “cilvesi” dedikleri anlardan biri bu olsa gerek. İki defa yenilgi ile yüz yüze gelen, birinde sahiden yenilen bir oyuncu Cumartesi günü kariyerinde ilk defa majörlerde dördüncü tura çıkmaya çalışacak. Elemelerde yenildiği Ahn ise ana tablo ilk turunda elendi. Ona karşı maç puanı atmış olan Schoofs ise önümüzdeki hafta Almanya’da 60 binlik ITF turnuvasında mücadele edecek. Profesyonel tenis turu böyle ilginç gelişmelerle dolu curcuna bir ortam.

Erkeklerde Çarşamba gününün en önemli sürprizi iki numaralı kortta gerçekleşti. Stan Wawrinka günün en iyi maçlarından birinde 2015’te burada junior erkekler kupasını kaldırmış olan Amerikalı Reilly Opelka’ya beş sette (son set 8-6) yenildi. Ancak İsviçreli rakete şaşırmaktansa 21 yaşındaki ve ATP turunun en uzun boylu iki oyuncusundan biri olan Opelka’ya (diğeri Ivo Karlovic) hakkını vermek daha doğru olur. Maçın en önemli anlarında sadece “servisçi” olmadığını kanıtladı ve geriden rallilerde bile Wawrinka’ya üstünlük kurdu. Üstelik son sette önemli bir hakem hatasından dolayı servis kırmaktan olan Opelka bunun kafasını uzun süreli kurcalamasına izin vermedi ve tekrar tüm konsantrasyonunu maça vererek savaşmaya devam etti. Adeta kortta daha tecrübeli olan oyuncu gibi bir duruş sergiledi.

Antalya’nın sıcağında bayılmaktan zor kurtulduğunu söyleyen Fransız Benoît Paire herhalde kendi Wimbledon kariyerinin en elverişli tablosundan faydalanmakta. İlk turda ilk 100’e yeni girmiş olan Londero’yu yendikten sonra ikinci turda rakibi Kecmanovic iki set oynayıp sakatlıktan maçı bıraktı. Tsonga'nin üçüncü tur rakibi elemelerden gelen Jiri Vesely. Tabloda hemen üstlerinde Khachanov ile Bautista-Agut kapışacaklar ve galipleri Paîre ile (eğer yenerse) çeyrek final vizesi için oynayacak.

2017 yarı finalisti ve ilk turda Dominic Thiem’i safdışı bırakan Amerikalı Sam Querrey’nin de önü açılmış gözüküyor. Tabloda kendi bölümünden çıkıp Nadal ile çeyrek final oynaması (Rafa da çıkarsa) işten bile değil.

Nadal’dan bahsetmişken, Wimbledon’da en zorlu rakiplerinden biri olan Nick Kyrgios’u sıkı bir dört setlik maçtan sonra elemesini bildi. Şahsen Kygrios’un onu bu kadar zorlamasına şaşırdım zira hem Rafa formda, hem de Nick karma karışık kariyerinin yine çalkantılı bir dönemini geçirmekte. Büyük isimlerden bir diğeri Serena Williams ise her ne kadar Slovenyalı genç Kaja Juvan’a ilk seti verse de ikinci ve üçüncü setlerde hiç tehlike yaşamadan zafere ulaştı. Diğer iki büyük isim Roger Federer ve Novak Djokovic park gezisi yapar gibi ilk iki turu geçtiler (lütfen Roger’in ilk maçında kaybettiği birinci seti abartmayalım). Bu dört şampiyona hafta sonu döneriz (gerekirse) zira yolları biraz daha zorlaşıyor (mu?) üçüncü turdan itibaren.

Ama bu haftanın en büyük sürprizi Kei Nishikori! Hayır, hayır yenilmedi. Ama henüz set kaybetmeden ilk iki turu geçti! Üstelik iki maçta kortta kaldığı toplam süre 4 saatten az. İkinci haftaya depoda bol benzin ile girmek bu sefer nasip olacak galiba ne dersiniz? Yoksa hemen konuyu kapayıp nazar değdirmeyeyim mi? Evet kapıyorum, tamam.

Ayrı bir konuya geçerek kendi yorumumu ekliyorum ve sonra yazıyı kapıyorum. Her büyük turnuvada illaki belli medya mensupları bir tür ihtilaf veya karşıtlık yaratmaya çalışırlar çünkü bunu kullanıp sosyal medyada klik sayılarını arttıracaklardır. Bu hafta da “kortlar çok yavaşlatılmış” şeklinde bir furya almış başını gidiyor. Bu elverişli rivayet işlerine geliyor çünkü ortada milyonlarca “tenissever değil tenisçi sever” (söz Tenis Dünyasına güzel yazıları ile katkı yapan sevgili Onur Akmeriç’e aittir) olduğundan ve bunların en yüksek sayıda bulunabileceği konu ekseni Novak-Rafa-Roger üçlüsünü kapladığından, kortların yavaşlatılma konusu onların taraftarlarını alarma geçirmek için ideal bir hikaye. "Kortlar yavaşlatıldı” izlenimi yaratılıyor, Federer taraftarları "Roger'a karşı komplo var" diye kızıyorlar, bazı Novak taraftarları bu konunun şu veya bu şekilde kendi oyuncularına karşı yaratılmış bir komplo teorisi olduğuna kendilerini inandırılıyorlar, Rafa taraftarları ise kendi oyuncularının başarısı azaltılmış gibi gösterilecek ihtimalini göz önüne alıp defansif pozisyon alıyorlar. Bu eksende alevli tartışmalar ortaya çıkıyor, yazılar tıklanıyor, vs.vs.

Eh, reyting mıknatısı Kyrgios elendi. Olur da Gauff da elenirse hafta sonu ne yapacaklar? Yazılarına en çok ilgiyi çekebilmek adına bundan daha uygun bir konu bulamazlar çünkü en azından bu oyuncuların turnuvayı erken kapama ihtimalleri yok denecek kadar az. Bir kesim oyuncuların kortların daha yavaş olduğunu söyledikleri aslında doğru. Kerber, Stephens, Opelka, Federer ve birkaç diğer oyuncu bunu veya buna benzer şeyleri dediler (tabii gelişen teknoloji, güçlenen oyuncuları daha sert vurduları spin, topların son 10 senede bir hayli “tüylenmiş ve şişmanlaşmış” olmalarından da bahsediyorlar ama bu tip sıkıcı nüanslar ile ne işi olacak reyting meraklısı medyacıların?). Wimbledon’un bilerek kort yavaşlattığını ima edip kıvılcımı atmak tercih ediliyor.

Mesela medyada “yavaşlatılmış kortlar” izlenimi almış başını giderken hiç bunun doğru olmadığını söyleyen oyuncuların cevaplarının haber olduğu yazı okudunuz mu? Sanmam. Mesela Wawrinka’nın, Pouille’un, Djokovic’in, Kvitova’nın, Golubic’in basın toplantılarında bu soru özellikle kendilerine yöneltildiğinde (bir de soruyu sorarken cevabı yönlendirme çabalarını duysanız, “herkes kortların daha yavaş olduğunu söylüyor, katılıyor musunuz?” türü sorular mesela) net bir şekilde “hayır bence geçen sene ile bir fark yok” dediklerini okudunuz mu haber yerine geçen herhangi bir yazıda? Gördüyseniz bravo.

Ayrıca Pouille’a toprak kortun artık çimenden daha hızlı olduğunu söylemeye çalışan bir gazeteciye “toprakta 1 saat veya 1,5 saatte oynanan üç set süren maçlar gördüğünüzü pek sanmam” derkenki yüz ifadesinin aslında “yok artık devenin nalı, kime anlatıyorsun bu masalı?” dermiş gibi bir hal almasını keşke görebilseydiniz. Tsonga’ya bu soru yöneltildiğinde ise hızın korttan korta değiştiğini ve 14-17 sıradaki dört kortun zeminlerinin mesela diğer kortlardan çok daha hızlı olduğunun altını çizdi.

Şahsen Wimbledon’ın kort yapımcılarına güvenmeyi tercih ediyorum ve geçen senelerde kortları nasıl hazırlıyorlarsa aynı şekilde yapmaya devam ettiklerini belirttiklerinde onlara inanıyorum. Zaten sadece gözlemleyerek hız oranını tahmin etmek neredeyse imkansız. Diyelim ki 365 gün evvel 3 numaralı kortta (mesela) maç seyretmiş ve topun nasıl zıpladığını net bir şekilde hatırlayarak, bu sene aynı kortta maç seyredince hemen “kort yavaşlamış/hızlanmış” teşhisini koyabilen bir tenisseverin alnını karışlamaya hazırım. Bir sonraki Marvel filmine keskin görüş ve hafıza hünerine sahip olan yeni bir kahramanı oynamalarını ümit ederim.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.