Başlıktaki cümlemi bitireyim ilk önce. Dünya bir numarası Simona Halep kazandı ama, Amerikalı rakibi Lauren Davis’i yenerken aslında çok alarm sinyalleri verdi. Hatta bir nevi kayıp yaşadı bile diyebiliriz çünkü cesur olamamanın getirdiği taktiksel hatalardan dolayı 2 saatte bitirebileceği maçı 3 saat 44 dakikada kazanmak zorunda kaldı. Çok daha cesur oynayan Lauren Davis ise üç maç puanı elde etmesine rağmen dramatik biçimde maçı kaybetti. Halep'in bir sonraki tur için deposunda ne kadar benzin kaldığını veya ayak bileği sakatlığınin bu tip bir maçtan sonra ne durumda olduğunu da artık ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Zaten maçtan sonra Simona dürüstçe “Bileğimin durumunu bilmiyorum çünkü hiçbir şey hissedemiyorum şu an ve adelelerim ölü vaziyette” diyerek biraz bizleri bilgilendirdi. 

Halep açısından en büyük alarm sinyali halen eline kısa toplar geçtiğinde gösterdiği tereddüt. Ne zaman öne geçti, ne zaman maçı bitirmek için servis oyunu elde etti, ne zaman maçı bitirmeye iki ya da üç puan kaldı, işte o zaman Halep birden temkinli oynamaya başladı, duraksadı, bitirebileceği toplarda heyecandan ‘dirsek titremesi’ yaşadı. Özellikle son sette 5-4’ten itibaren Halep’in eline maçı bitirme şansı ne zaman geçse, Romen raket kasılıyordu, kortun örtasına kısa düşen toplarda bile sert vurmuyordu, seyrek sert vurduğunda bile rakibi köşeden köşeye koşarken bir türlü fileye gelmiyordu. Gelmediği için uzayan bu puanları eninde sonunda hata yapıp kaybediyordu.
  
Önceden değişik teknik-taktik yazılarında söylediğimi biliyorum ama tekrarlamakta fayda var. Rakibinizi defansif pozisyona soktuğunuz zaman, köşeden köşeye koşturduğunuz zaman, onun beynine sizin fileye gelip puanı bitirebileceğinizin korkusunu yerleştirmeyi beceremezseniz, rakibiniz hiç baskı hissetmeden o defansif pozisyonlardan topu yükselterek korta geri yollarlar. Siz topun düşmesini bekleyip vurana kadar, rakibiniz kort pozisyonunu tekrar almış olur. Halbuki o tedirginliği yerleştirmiş olsanız, köşeye sıkıştıklarında sadece topu yüksek geri çevirmekle yetinemezler. Sizin filede o topu bitirebilme ihtimaliniz olduğunu göz önüne almak zorunda kalıp daha riksli vurmaya çalışırlar ve bazılarında hata yapmaya başlarlar. İşte atak tenis oynamanın bir artısı budur zaten. Amaç sadece o puanı filede kazanmak değil, ileride benzer puanlarda rakipte tedirginlik yaratmak, ona risk almaktan korkmadığınızın mesajini verebilmek.

Seyrederken çok garip düşünceler geçti kafamdan. Sanki dünya bir numarası oyuncunun kariyerinde Majör’lerde ikinci haftayı hiç görememiş Davis’ten öğrenmesi gereken dersler vardı. Hatta “sanki”si fazla, sahiden vardı. Bıçağın kemiğe dayandığı her puan veya oyunda Davis korkmadı ve oyun planından şaşmadı. Halep’e baskı kurmaya devam etti ve başarılı oldu. Faydalanamadığı maç puanlarında bile kendisini oraya kadar getiren oyunu uyguladı. Bunu üstelik bilinçli yaptığı belliydi zira maçtan sonra ESPN stüdyosunda konuştuğunda maçın kendisini en memnun eden noktasının bu olduğunu önemle vurguladı. Bu arada parantez açayım: 3 saat 44 dakikalık dramatik bir maçta mağlup düşen oyuncunun, bittikten kısa sunra sonra verdiği röportajdaki görüş netliğini takdir etmemek elde değil. Maçın analizini soğukkanlılıkla yaptı, neler öğrenebileceğini açıkladı, ve üzüldüğünü fakat yola devam etmesi gerektiğinin bilincinde olduğunu söyledi. Olumluydu, kibardı, cevaplarını hic kısa kesmedi. Bravo Davis.

Halep’in dördüncü tur rakibi 20 yaşındaki Naomi Osaka. Japon oyuncu fizik olarak Davis’ten çok daha güçlü ve ‘counterpunch’ kapasitesi (defansif pozisyondan hızlı vurup ofansa geçme vuruşu) yüksek. Aslında Halep için fena bir eşleşme değil, çünkü geriden uzun ralilere girerse, bunları kazanma şansı daha yüksek olur. Kazanırsa da Osaka puanları erken bitirmek için daha fazla risk almaya başlar ve daha fazla hata yapabilir. Ancak uzun vadede, Halep ismini elit oyuncular listesine yerleştirmek istiyorsa, bu yukarıda bahsettiğim agresif olabileceği durumlarda gösterdiği tedirginlik problemini çözmesi gerekecek.