Pazar gecesi oynanan erkekler finali esnasında, seyircilerin inanılmaz tek taraflı şekilde Roger Federer'i desteklemesi, büyük çoğunluğu Novak Djokovic sempatizanı olan bir kısım tenisseveri rahatsız etti. Gerek sosyal medyada, gerek maç sonrası konuştuğum arkadaşlarım ve tanıdıklarım ile bu konuda fikir alışverişi yaptım. İzlenimlerimi göz önüne alarak bu konuda birkaç kelime yazma kararı aldım. 

Her şeyden evvel Novak taraftarlarının okurken taraftar kimliği ile değil, tenissever kimliği ile okumaları çok önemli. Bu gerekli çünkü ancak o zaman neden aslında konunun bir "Novak – Roger" ekseni etrafında tamamen dönmediğini ("tamamen"in altını çizerek) anlayabilecekler. Yani şunu daha iyi görebilecekler: Federer genel olarak çok popüler bir oyuncu olmasına rağmen, tek taraflı tezahürata sebebiyet veren unsurun bir tek onun "Federer" olup rakibinin "Djokovic" olması değil. Novak'a karşı kişisel anlamda bir garez ya da Federer'e kişisel anlamda aşırı bir aşk veya bu ikisinin birleşimi bir güç Arthur Ashe'e hakim olduğundan doğmadı yapılan tezahüratlar. Yanlış anlaşılmasın, taraftarlığı fanatikliğe kadar götürüp, X oyuncuya garezi olan, veya aşırı tapmaya götürüp Y oyuncuyu "ölümüne" sevenler de var. Ama büyük sahnede oynanan ATP ve WTA turnuvalarında böyle bir kesimin tüm seyircileri domine etmesi birazdan açıklayacağım gibi imkansızdır. 

Şimdi gelelim olanların nedenlerine. Size hayal ürünü bir senaryo yazarak başlayayım.

Diyelim ki "A" oyuncu "B" oyuncuya karşı Amerika Açık'ta final oynuyor. A, 30 yaşlarının ortasına gelmiş ve büyük ihtimalle kariyerinin en son senelerinde. B ise 20 küsur yaşlarında ve kariyerinin en verimli döneminin tam ortasında. A önceden 4 Majör turnuvayı kazanmış olmakla beraber kariyerinde senelerce 1 numarada kalmayı başarmış.  B ise daha henüz kariyer Slam yapmamış, ama başarmasına sadece bir Majör kalmış (Roland Garros diyelim). Ayrıca son 2-3 senedir şüphesiz 1 numara. Önüne geleni saf dışı ediyor, tenis dünyasını domine ediyor. Nitekim bu hayal ürünü maçı kazanarak o sene de Roland Garros hariç 3 Majör turnuvayı kazanmış olacak. Haliyle rakiplerine sıralamada fark atmış olan B, maça favori giriyor.

Maç başlıyor, B ilk seti alıyor. İkinci sette A maçı dengeliyor ve setleri eşitliyor. Üçüncü set kilit set oluyor. A'nın eline fırsatlar geçmesine rağmen B seti alıyor ve büyük avantaj yakalıyor. Sonrasında dördüncü seti yine erken öne geçerek kazanıyor. B'nin kazandığı üç setteki bitiriş set puanlarında (sonuncusu maç puanı) çıkan tezahüratları toplasan, A'nın kazandığı ikinci setteki tek set puanından sonra çıkan tezahüratın yarısı bile etmiyor. A'yı çılgıncasına destekleyen seyirciler, B'yi maç boyunca sadece "orta ayar" miktarda alkışlamak ile yetiniyor. 

Şimdi diyeceksiniz ki "Yahu Mert sen yalan söyledin. Son maçtan bahsediyorsun, bu hayal ürünü falan değil. A dediğin Federer, B dediğin de Djokovic." Eğer bunu dediyseniz bir kısmında haklısınız, diğerinde yanılıyorsunuz.

2005'TEKİ FİNALİ HATIRLAYALIM
Final maçından bahsetmiyorum, burada yanılıyorsunuz. Ama yalan söylediğim doğru. Zira bu anlattığım senaryo hayal ürünü değil. Bahsettiğim maç 2005'te oynanan Andre Agassi – Roger Federer finali. 30 küsur yaşlarında olup popüler olan ve çılgın desteği alan A oyuncu Federer değil, 35 yaşındaki Agassi. B ise final maçında bulunduğu durumun aksi tarafında kendisini 10 sene önce bulan 24 yaşındaki Federer. Yani daha şimdiden "Federer hep seyirci desteği ile oynuyor, hiç böyle muamele görmüyor" mitini geride bırakalım ve konuya kaldığımız yerden devam edelim. 

Bu Agassi-Federer maçının kaydı bende var, ayrıca çok iyi hatırladığım bir maç olduğundan aklıma gelmişti maçta sonra. Yazmadan evvel emin olmak için bir daha baktım.  Eğer siz de bakabilirseniz, göreceklerinizden bir demet sunayım size:

- Net bir şekilde Agassi'yi tutan New York taraftarı.

- İlk seti Federer harika bir servisle kazandığında sesleri pek çıkmayan seyirci topluluğu.

- İkinci setin hemen başında Agassi maçı çevirmek için 1-0 önde iken Federer'in servisinde 15-40 öne geçip iki servis kırma puanı elde ettiğinde, Federer servis atmak için tam topu havaya attığında bağıran birkaç seyirci, Agassi'de return winner vurup 2-0 öne geçtiğinde çılgın tezahürat yapan tüm stadyum.

- Hemen akabinde 2-0 oyununda 15-15 iken Federer müthiş bir backhand ile direkt puan kazandığında "Ooooooo" uğultusu eşliğinde hayal kırıklığını saklamayan tüm stad.

- Agassi'nin ikinci seti kazandığı set puanında Federer'in basit backhand hatasına kulakları sağır edercesine bağırıp ayaklanan New York seyircisi.

- Üçüncü setin hemen başı, 0-1 geride iken, Federer 40-15'te servis atıyor ve yine topu havaya attığında avazı çıktığı kadar bağıran seyircinin sesi kortu inletiyor. Ama Federer durmuyor ve servisini atıyor. Puanı kazanıp 1-1 yapması ve bu seyirci bağırmasının maç boyunca birçok kez tekarlanması.

- Yine üçüncü sette 2-3 Federer geride iken, kendi servisinde kritik bir şekilde 0-40 geriye düşüyor. İlk iki kırma puanını iyi servisler ile kurtardığında 22.000 küsurluk staddan tedirginlik uğultusu çıkıyor ve tahminen en fazla 400-500 kişi bu iki servisi uysalca alkışlıyor. 30-40 puanında ise Federer ilk servisi kaçırıyor ve en az bir o kadar insandan alkış gelmekle beraber, Federer ikinci servise kaldığı için bu sefer sevinç çığlıkları da yükseliyor tribünlerden. Hakem hemen mikrofona "Lütfen" deyip seyircilere yatışmalarını işaretle gösteriyor. İkinci servisi Federer içeri atmasına rağmen hemen akabinde pek zor olmayan backhand'i fileye takınca, stadın alt bölümünün neredeyse tamamen ayağa fırlaması, Agassi'nin servis kırıp 4-2 öne geçmesini çığlıklar atarak kutlaması.

- Üçüncü sette tie-break'e geliniyor. İlk puanı Agassi drop shot ile alıyor ve heyecanı dorukta olan seyirci yine sevince boğuluyor. Hemen sonraki 0-1 puanında Federer ilk servisi kaçırıyor ve yine alkışlarla karşılaşıyor. Hakem tekrar seyirciyi yatıştırmak zorunda kalıyor. Sonraki 7 puanı arka arkaya Federer alıyor, ama bu yedi puanda İsviçreli'nin aldığı alkış ve tezahürat miktarını toplasanız, Agassi'nin o bir puanda aldığının yanında neredeyse sıfır.

Tekrarlıyorum, bu sadece bir demetti. Örnekler çoğaltılabilir. Esas konuya geri döneyim ve şöyle bir soru ile başlayayım. Şimdi bu kadar sevilen Federer 2005'de sevilmiyor muydu? 10 sene evvel popüler değil miydi? Elbette ki seviliyordu, şimdikinin çok aşağısında olmasına rağmen elbette ki popülerdi ve elbette ki takdir ediliyordu. Ama karşısında oynayan oyuncu 20 seneye yakın bir süredir tenisseverlerin takdirini toplayan, "emektar" denilebilecek bir yaşa gelmesine rağmen spora saygısını azaltmayan, hatta yaşı ilerledikçe daha da sert çalışıp kendini zinde tutmasını bilen Agassi idi. Bu yüzden New York seyircisinden o zamanki Federer sempatizanlarının haksız bulduğu bir derecede destek alıyordu. Hemen ekleyelim, Agassi'nin Amerikalı olmasının bu destek ile alakası yok denecek kadar az. Uzun senelerdir tenisi takip edenler bilir, Paris'te Fransızlar, Wimbledon'da İngilizler, Melbourne’de ise Avusturalyalılar net destek alır ama Amerika Açık hangi ülkeden olduğuna fazla bakmadan, kimi severse ona destek verir. Bunun örnekleri çoktur, ama bunları sayarak konuyu dağıtmayalım.

FEDERER FARKI
Nihayet bu izlenimlerden çıkarmamız gereken sonuçlara gelelim. Zaten maçtan evvel Federer'in daha fazla destek alacağı biliniyordu ve Novak da bunu bekliyordu. Aynı şeyleri Djokovic, Nadal'a karşı oynarken de yaşadığından, görmediği veya alışmadığı bir durum değil. Nedenlerini önceden çok yazdım, burada tekrarlayıp konudan sapmayalım. Ama isteyen 30 Mart 2015’te dergimizin sitesinde çıkan "Novak Djokovic ve Üçüncü olmak" adlı yazıma bakabilir. Şu anda ilgilendiğimiz konu daha ziyade, neden bu finaldeki desteğin bir kesim tenisseveri rahatsız edecek kadar beklenilenin çok daha üstünde ve tek taraflı gelişmiş olması. Normal olarak mı görülmeli, abartı olarak mı kabul edilmeli, yoksa daha öteye gidip terbiyesizlik olarak mı yorumlanmalı? Şahsen, Federer'in kendisinin de dediği gibi, maçta bu kadar yoğun destek almasını anormal görüyorum. Ancak kesinlikle terbiyesizlik olarak görmüyorum. Abartı olduğunu kabul ediyorum, ama maçın parametreleri ele alındığında bu abartının oluşmasına sebep olan faktörleri geçerli buluyorum. Onların ne olduklarına deha detaylı bakalım. 

1) Yaşlı oyuncular her zaman destek alır. Amerika Açık finaline bilet parasını ödeyip gelmiş olan seyircilerin büyük çoğunluğu daha varlıklı ve yaşlı insanlardan oluşur. Büyük ihtimalle yaşlı oyuncunun tüm kariyerini görmüşlerdir ve tenise olan katkısını daha iyi kavrarlar. Mesela 2005'te Agassi'yi seyreden 22 yaşındaki bir genç, Federer'in tüm kariyerine şahit olmuşken, Agassi'nin kariyerinin yarısına bile bilinçli şahitlik yapmamıştır. Hatta belki tenise merakı sadece son 3-4 sene başlamışsa, sadece çok az bölümünü kendi gözleriyle görmüştür. Ama 42 yaşındaki bir orta yaşlı vatandaş hem kendisini Agassi'ye nesil olarak daha yakın görür, hem tüm kariyerini takip etmiştir, hem de kendisi büyük ihtimalle uzun süredir oynadığı için tenis sporuna olan sevgisi daha derindir. Haliyle Federer gibi yaklaşık 15 senedir tenis ziyafeti sunan bir oyuncunun, 34 yaşında (yukarıdaki örnekte Agassi 35 yaşında idi) halen aynı şekilde zevk veren bir tenis oynaması, spora saygı açısından çok takdir edilmesi geren bir durumdur. Federer'in ne tenisten aldığı paraya ne de şöhrete artık ihtiyacı vardır. Bunlar belli (ama hep azalan) bir rol oynamaya devam etselerde, İsviçreli raketin tenise olan sevgisi halen oynamaya devam etmesinde en büyük rol oynayan unsurdur. Sonuç olarak bu her geçen sene taraftar kitlesini daha da yükseltmiştir. Djokovic taraftarları hiç merak etmesinler, o da 35 yaşında Majör finali oynadığı zaman genç ve popüler olan bir oyuncuya karşı, aynı şekilde destek alacaktır. 

Yukarıdaki Agassi örneği ile son finaldeki örnek bunu açıkça göstermiştir. Halen inanmayanlar ise arşivlere başvurabilirler. 1991'de 39 yaşındayken Jimmy Connors'ın Amerika Açık'ta rüya bir şekilde yarı finale çıkması esnasında oynadığı maçları izleyebilirler. Aaron Krickstein'ı beş sette yendiği maçtaki tezahürat neredeyse futbol maçlarındaki tezahürat ile boy ölçüşür ve Arthur Ashe'de son olanları çok geride bırakır. Connors seyirciyi kendisi de coşturup her maçında bir arena ortamı yaratmayı başarmıştır. Üstelik Connors en iyi tenis oynadığı senelerde (1974-79) gazeteci dövmüşlüğü, birçok maçta hakemlere küfür etmişliği, kendisini tutmayan seyircilere tatsız hareketlerde bulunmuşluğu olan bir tenisçidir. Şimdi "Bad Boy" olarak görülen Nick Kyrgios, o zamanki Connors'ın eline şu bile dökemez. Krickstein'ı yendiği maçta bile hakem çeşitli hakaretlere mazur kalmıştır, ama aldığı çılgınca destek yarı finalde yenilene kadar devam etmiştir. Aynı Connors 1982 Wimbledon'da, 30 yaşına merdiven dayadığında ve 1979'a kadar 1 numara olmasına rağmen son üç senedir McEnroe ve Borg'un gerisinde kaldığı bir dönemde, Londra'da finale çıktığında, popülerlik konusunda kendisi ile aşağı yukarı aynı seviyeye sahip, dünya 1 numarası (ve diğer bir efsane olan) olan John McEnroe'yu karşısında bulmuştur. Ama Mac, Connors'tan 7 yaş daha gençtir. Centre Court seyircisi net bir şekilde Connors'ı desteklemiştir. Kısacası, finalde Federer'e olan desteğin normalden fazla olması sebeplerinden biri de yaşlı olduğu için birçok tarafsız seyircinin en azından o günlüğüne İsviçreli yıldızı tutmuş olmasıdır. 

2) Tenisseverler efsane bir oyuncunun kariyerinin sonunda, tenisi yüksek seviyede bırakmasını arzular. Björn Borg, Pete Sampras, Andre Agassi gibi oyuncuların tenis tarihinde ayrı yer edinmelerinin sebeplerinden biri de yüksek seviyede oynayabildikleri seneler geçtiğinde, fazla düşmeden kortlardan ayrılmış olmalarıdır. Borg dünya 2 numara iken aktif tenisi bırakmıştır. Sampras 2002'de Amerika Açık finalinde Agassi'yi yenip kupayı kaldırmış ve kariyerini noktalamıştır. Agassi yukarıda bahsettiğim maçtan bir sene sonra, yine Amerika Açık'ta son kez profesyonel olarak topa vurmuştur. Goran Ivanisevic en verimli senelerinde Wimbledon'da üç defa final oynayıp kaybettikten sonra, 30 yaşına iki ay kala, 2001'de wildcard alarak Wimbledon ana tablosuna girmiş, lakin turnuvayı kazanarak şok yaratmıştır. Yakın bir zaman sonra tenisi bırakmıştır.  Yani 34, 35 veya 36 yaşlarını yaşayan, eski tenisini artık oynamaktan çok uzak olmasına rağmen hala rüya peşinde koşan, mütemadiyen hayal kırıklığı yaşayan ve gittikçe daha düşük seviyelerdeki oyunculara maç kaybetmeye başlayan bir efsane oyuncuyu kimse görmek istemez. 1991'de o inanılmaz Amerika Açık yarı finali oynaması ve ondan sonra fazla zaman geçmeden tenisi bırakması Connors'ın efsane tenisçi kimliğine eklemiştir. Sampras'ın 2002'de Amerika Açık kazanıp tenisi bırakması, 2000 ve 2001'de hızla düşen seviyesi yüzünden aldığı birbirinden berbat sonuçların acı tadını bir anda unutturmuş, kariyerini tepede noktaladığı izlenimi yaratmıştır. Herkes farkındadır ki Federer her Majör finali oynadığında, belki de onu bu seviyede gördüğümüz son maç olma ihtimali yükselmektedir. Bunları göz önünde bulundurduğumuzda Federer'in olağanüstü desteğine bir de "nostalji" faktörü eklenmiştir.

3)  Flushing Meadows kariyeri Federer'in finaldeki durumunu özel kılmıştır. Evet Federer senelerdir tenis dünyasının tepesinde dolaşmaktadır, ama Amerika Açık turnuvası en uzun süredir başarıyı bulamadığı Majör turnuvadır. Roland Garros'u en son 2009'da, Avusturalya Açık'ı 2010'da, Wimbledon'ı ise 2012'de kazanmıştır. 2010'lu senelerde, 3 diğer Majörde, ATP Dünya Turu sene sonu şampiyonasında ve ATP 1000 serilerinin çoğunda final oynamış olmasına rağmen, Amerika Açık'ta 2009'dan beri finale çıkamamıştır. Yani son durumu ayrı kılan diğer bir faktör de şampiyonluk maçı, tüm büyük turnuvalarda Federer'i finalde görmeye en fazla susamış seyirci topluluğunun önünde oynanmıştır.

4) Ayrıca New York seyircisi, sitemizde çıkan bir evvelki yazımda da belirttiğim gibi, sakin ve kibarca maç seyreden bir kitle hiçbir zaman olmamıştır. Amerika Açık turnuvasının diğer Majörler'e nazaran daha kaotik bir turnuva olduğu imajına sahip olmasının nedenlerinden biri de seyircinin (özellikle bira satışlarının tavan yaptığı akşam seanslarında) galeyana kolay gelmesidir. Yani taraflı destek olacak ise bunun normalin üstünde olması ve Arthur Ashe'de hele hele akşam maçında çok belirgin şekilde gözler önüne serilmesi zaten sürpriz sayılmamalıdır. Reaksiyonların daha abartılı olması anormal karşılanmamalıdır. 

5) Seyircinin rakip oyuncuya desteğini Djokovic hak etmemiş olabilir ama Federer o desteği almayı hak etmiş olabilir. Bu garip bir ikilemdir ama bu ikilemden kaçış imkanı bazen yoktur. En fanatik Nadal veya Djokovic taraftarı bile (çünkü nedense bazen bu üç oyuncudan birini seven birçok insan diğer ikisini takdir etmemeyi tercih edebiliyor, illaki "anti" olma ihtiyacını duyabiliyor) kabul etmelidir ki Federer hem mütevazılığı, hem imajı, hem kibarlılığı, hem de dünyanın dört bir köşesinde yaptığı aktivite ve tanıtım ile sevgiyi çoktan hak etmiştir (İstanbul adına yaptığı ve yapmaya devam ettiği, inanılmaz pozitif reklamı kim inkar edebilir ki?). Kendi iş arkadaşları tarafından sportmenlik ödülüne defalarca layık görülmesi bunun ispatıdır. Zaten tarafsız bakan herkes, az çok aynı şeyleri erkekler tenisinin tepesindeki diğer 6-7 oyuncu için de söyleyebilir. Federer'in tenisseverlerde yarattığı sevgi ve takdirin üzerine bu kadar da ek faktörler bindiğinde, finalde Federer'i kalpten destekleyen illaki Djokovic'e saygısızlık ediyor olarak tanımlanamaz. Djokovic’e saygı göstermek için Federer'i "daha yavaş" alkışlayamaz veya "daha sessiz" destekleyemez, öyle bir mecburiyeti de yoktur. 

TUTARLI OLMAK GEREKİYOR
Sapla samanı iyi ayıralım: servis atmak için topu havaya attığında bağıran birkaç yarı sarhoştan veya çift hata yapıldığında ayağa fırlayıp avazı çıktığı kadar bağırıp alkışlayanlardan bahsetmiyorum. İşte onlar işi terbiyesizliğe vuranlardır ama son maçta sayıları çok azdır. Ancak bu yazıda altını çizdiğim sebeplerden dolayı Federer'in son bir zafer yaşamasını görmek istediğinden dolayı, Roger çok iyi puanlar kazandığında çılgıncasına alkışlayıp tezahürat yaptıysa ve Novak aynısını yaptığında yine alkışlayıp, ama bunu daha sessiz ve kısa yapmışsa, buna kimse terbiyesizlik diyemez. Taraflı ("taraftar gibi" değil, arada fark var) maç seyretmek denilebilir, ama o kadar. Federer bu sevgiyi bir senede veya bir turnuvada toplamamıştır. Öyle olsaydı 2005 finalinde olanlar olmazdı (ki o maçta Federer de şimdilerdeki Djokovic gibi, bir süredir tenis dünyasını domine ediyordu, yeni biri isim değildi). Senelerce kendisinin tenise verdiğinin meyvesini toplamaktadır. 

Kısacası söz konusu maç Djokovic-Federer-Nadal üçlüsünün arasında geçen herhangi maçlardan biri olarak tanımlanmamalıdır. Bu yazıda anlatmaya çalıştığım sebeplerden dolayı farklı konumda oynanmış maçlardan biridir. Federer'in genelde seyirci üstünlüğü olacaktır ve artacaktır. Ama bu Federer'e mahsus bir durum değildir. Tekrar edeyim: Djokovic 2022 senesinde 35 yaşında iken Amerika Açık'ta finale çıkarsa ve karşısında son iki senenin 1 numaralı oyuncusunu bulursa, bugün New York seyircisini "Novak düşmanı" ilan edenler, o gün geldiğinde yanıldıklarını görüp bunun Novak'a karşı kişisel bir tutumdan ileri gelmediğinin farkına geç de olsa varacaklardır.