Tenis bireysel spordur. Karşınızda rakibiniz, kortta tek başına kalırsınız. Çiftler kategorisinde, yalnızlıktan biraz da olsa kurtulursunuz. Ancak ekip olmayı, birlikte hareket etmeyi iliklerinize dek yaşayacağınız tek yer Kulüpler arası Tenis Şampiyonasıdır. Tadına doyamazsınız. Ancak bu zevki yaşamak, yılda sadece bir defa mümkündür. Belki biraz da bu nedenledir ki Türkiye Kulüpler arası Tenis Şampiyonası’na katılımlar her geçen yıl artmaktadır.

Büyülü tenis ortamında yeni arkadaşlar edinir, mevcut dostluklarınızı pekiştirirsiniz. Artık kişisel çıkarlar önemini yitirmiştir. Bütün çabalar takımın başarısı içindir. Sonuç olarak şampiyonadan unutulmaz anılarla dönersiniz.

BÖLGESEL LİGLER DÜZENLENSE
Bu hazzı bir hafta ile yetinmeyip daha fazla sürelerde yaşayabilmek için haydi birlikte düş kuralım. Diyelim ki üç aylık sürelerle bölgesel ligler düzenlense… Takımlar arası güç dengesi için farklı kulüplerden sporcular takıma dâhil edilse. Karşılıklı seyahatler olsa… Hoş olmaz mı? Gerçi takımlara farklı kulüplerden sporcu alma önerisine karşı çıkanlar var. Tartışılabilir. Oturup konuşarak daha güzel çözümler üretilebilir.

Ekipler belli olur ve bölgesel ligler başlatılır. Hafta sonları bir araya gelinir, karşılıklı konuk etme sistemi benimsenir. Bölgesel maçların tamamlanmasını takiben sonuçlara göre diğer bölge takımları ile maçlar düzenlenebilir. Maçlar hafta sonuna denk getirilerek katılımın artması sağlanabilir. Maçlar kulüp ortamlarında yapılacağından masraflar da minimuma inecektir. Her türlü öneri hoş gelir, sefalar getirir. Her sporcunun düşüncesi değerlendirilir. Tek koşul işini severek yapmaktır.

Bu yıl TTF, Kulüpler arası Türkiye Şampiyonası’nda kategori başına 750 TL katılım ücreti aldı. Dört kişilik bir ekipteki her sporcu katılım ücreti olarak yaklaşık 200 TL ödedi. Elli liralık katılımları çok bulurken bunun dört katını bile ödemeyi kabul etmiş durumdayız. Bence sınanıyoruz. Seneye bu yılki kategori başına katılım ücretinin yanına birkaç sıfır daha eklenirse hiç şaşırmayın. Biz geceliği 150 TL.den otelde kalarak turnuva tatili gerçekleştirirken Federasyon da katılımcılara  Klasman puanı vererek tenisi halka yayma misyonunu yerine getirmiş oldu!

SENYÖR TENİSİ ANGARYA MI?
Senyör tenisi Federasyon için bir angarya olarak algılanıyor olmalı… Türkiye Şampiyonası ödül töreninde TTF’den hiç kimsenin olmaması insana başka bir şey düşündürtmüyor. Bu durumda “Acaba neden bu işi severek yapabilecek birilerine aktarmayı düşünmüyorlar?” sorusunu sormak elzem oluyor.

Senyörler içerisinde bu işi yapabilecek donanıma sahip birçok kişi var. Bu adaylardan bir kurul oluşturulabilir. Kurula çalışabilecekleri ortam ve yetki verilebilir. Onlar çalışırken kurulun her ilde temsilcisi olmalı ki biz de sorunlarımızı, hoşnutsuzluğumuzu dile getirebileceğimiz bir muhataba kavuşalım, çözüm önerilerimizi iletelim, çözümün bir parçası olabilelim. Yorulanı ya da gönüllü olmayanı gene seçimle değiştirebilelim. O zaman görülecektir ki; ‘Senyörler kendi kendilerine yeter kapasitede insanlardır. Onlara gölge etmeyin, başka ihsan istemez.’

Yurdun dört bir tarafındaki cadde ve sokaklarda başlayıp, meydanlara dolup taşan, hala da süre gitmekte olan hareket herkes gibi bizleri de etkiledi. İzmir’deki Kültürpark Tenis Kulübü kortlarında da Hülya Cup Turnuvası vardı. Yöneticiler her şeyin önemini yitirdiği böylesi bir durumda yapılması gereken en doğru hareketi yaparak turnuvayı iptal ettiler. Atılan gazlar kortlara kadar ulaştı. Çoğumuz ancak o zaman ayırdına varabildik. Medyada okuyup, seyredip, dinlediklerimizin hepsi hikâyeymiş. Birkaç tane kanal ve gazetenin dışında olayların tüm medya organlarında gizli tutulduğunun fark edilmesi bence tüm bu olanların en büyük kazanımı oldu. Bu nedenlerden elinizde tuttuğunuz bu dergiye de sahip çıkmanızı öneriyorum. Çünkü bildiğim kadarıyla tenis ile ilgili bilgileri en sağlıklı alabileceğiniz, tarafsız başka bir dergi daha yok.
Bazı provokasyonlar dışında caddelerimizden, sokaklarımızdan tüm dünyaya demokrasi dersi verdik, veriyoruz. Bunları gerçekleştiren halkımla da Türklüğümle de gurur duyuyorum.  Büyük Önder Atatürk’ün de olanları gülümseyerek ve umutla izlediğini hissediyorum.

ATATÜRK ÇİÇEĞİ
Atatürk Çiçeği’ni bilir misiniz? İsmini tam anlamıyla hak ettiğini düşündüğüm bu çiçekten evimde bir tane var. Bir dönem depresyona girip tüm yapraklarını dökmüştü. Saksıda iki tane çıplak dal kalınca çöpe atmayı aklımdan geçirmedim değil. Ama kıyamadım. Evin farklı bir köşesine kaldırdım. Hiç umudum yoktu ama gene de arada bir bardak su bir de balkonuma arada uğrayan güvercinlerin bıraktıkları armağanlardan toplayıp kendisine ikram ettim. Sonradan bu çiçek beni şaşırtıp bir hareketlendi, bir canlandı. İsmine layık olduğunu gösterdi. Her tarafını birbirinden güzel yapraklarla donattı. Saksısına sığmaz oldu. Düne kadar bir köşede unutulmuşken şimdi görenleri kendisine tekrar tekrar baktırır hale geldi. Ona daha geniş bir saksı ve daha fazla toprak vereceğim. Biliyorum ki şu anda da büyük bir hazırlık içersinde. Yakında o güzelim yapraklarına bir de çiçeklerini ekleyecek. Her yerinden fışkıran çiçekleri ile güzellik saçacak. Ben ise bir zamanlar ondan ümidimi kesmiş olmaktan için için utanarak onu keyifle seyredeceğim. Hayata tutunuşuna, dimdik duruşuna, onurla geri gelişine saygı duyacağım.

Hayat sürprizlerle dolu. Hiç beklemediğin anda çok büyük değişimler olabiliyor. Sevdalısı olduğumuz teniste de öyle değil mi? Kendimizi geliştirmek, elimizden gelenin en iyisini ortaya koyabilmek için sürekli uğraş veriyoruz. Sabrımızın karşılığını alacağımızı biliyoruz. Bu nedenle umutsuzluğa kapılmak sporculara hiç yakışmaz. Yeter ki birlik olunsun. Daha iyiyi hak ettiğimize inanılsın. Gerektiğinde önererek, gerektiğinde talep ederek, gerektiğinde de kendimiz taşın altına elimizi koyarak özlediğimiz koşullara kavuşabiliriz.