“ABD Açık 2017” kadınlar şampiyonu Sloane Stephens adında 24 yaşında bir genç hanım oldu. Önceki yazılarımda belirtmiş olduğum gibi ayağı ile ilgili bir sakatlık nedeniyle ameliyat olmuş. Bundan dokuz ay öncesine kadar tekerlekli sandalye ile dolaşıyormuş. Geri dönüşü Wimbledon ile olmuş. O gün bu gündür sürekli bir çıkış içerisinde. Buradaki şampiyonluğu ile ilk 20 içerisine girecek.

Basın toplantısında kendisine sorulmuş: “Bundan sonraki Grand Slamler'de de iddialı olacak mısın?” diye. Net bir yanıt gelmiş: Elime verilen çeke baksanıza…Üzerindeki rakam aksini düşünmeme engel olur!”

Buradaki performansı alkışlanacak düzeyde. Önce Roberta Vinci. Sonra Cibulkova. Ardından kariyerinin en iyi oyununu oynamakta olan Alman Julia Goerges. Çeyrekte Sevatova. Yarı finalde Venus Williams ve finalde de Madison Keys.

Stephens 11 yaşındayken başvurduğu bir tenis akademisinin yöneticisi annesine “Bu kız 2. Ligde ancak yer bulur da sponsor bulabilirseniz çok şanslısınız” demiş. O da basın toplantısında bunu yansıtıp anne ve babalara “Hiçbir zaman çocuklarınızdan umudunuzu kesmeyin. Hep destekleyin. Bir şey yapmak istediklerinde arkalarında olun” mesajını iletti.

Biraz da magazin! Sevgilisi ABD Ulusal Futbol Takımının as oyuncularından Jozy Altidore. Stephens maçını oynarken o da takımı Toronto FC ile San Jose arasındaki maçta iki gol atmış!

Kupa töreninde çok güzel bir yeniliğe şahit olduk. Sadece oyuncuya değil onun antrenörüne de bir kupa verildi. Doğru ve saygı duyulması gereken bir düşünce. Bravo.

Erkekler finalindeki Nadal ile Güney Afrikalı Kevin Anderson arasındaki yegane benzerlik doğum yılları (1986). Onun haricinde gerek kort içinde gerek sosyal yaşamda her şeyleri farklı. Anderson tüm zamanların ABD Açık finalistleri arasında sıralaması en düşük olan seri başı raket.
Bunun bilincinde olan antrenörü Neville Godwin bu maçta başlıca avantajlarını tamamıyla stressiz olmalarına bağlıyor. “Kanıtlamamız gereken ya da peşinde olduğumuz hiçbir şey yok.”

Belirtmiş olduğum gibi İspanyol Boğası final maçına kesin favori olarak çıkıyor. Bundan kimsenin şüphesi olmamakla birlikte unutmayalım ki böyle turnuvalarda “ummadık taş, baş yarabiliyor”. Sadece birkaç yıl önce adı sanı bilinmeyen bir İtalyanın (Roberta Vinci) dolu dizgin şampiyonluğa giden Serena’yı saf dışı bırakması, o tarihe kadar boyu haricinde hiçbir ilginçliği olmayan Del Potro’nun 2009’da, yarı-finalde Nadal sonra da finalde Federer’i yenip şampiyon olduğu aklımızın bir köşesinde kalmalı.

Keyifli bir akşam izlentisi dilerim. Hoşkalınız.