Bu Amerikalılar bir alem. En aykırıları bile tutuculukta kimseye pay bırakmıyor. Avustralya’da 16 erkek ve 12 kadın raketleri ikinci tura çıktı diye neredeyse bayram ilan ediyorlardı. Dört büyük turnuvada 2004 yılından beri aldıkları en yüksek rakam bu. Yorumculuk yapan efsane tenisçi John McEnroe bile abartıda kendini aştı! Ertesi gün erkeklerde üçüncü turdan geriye kaç raketleri kaldı biliyor musunuz? Sıfır!

 

Yıllardır yaptıkları yanlışlıkları da bir türlü kabul etmiyorlar ama bir süre sonra bir bakıyorsunuz bu yatırımın içindeki yöneticiler birer birer ayrılıyorlar! McEnroe kardeşlerden Patrick, ABD Tenis Federasyonu'nun bel bağladığı başlıca yöneticilerden biriydi. 

 

Teniste bir gence yaptığınız yatırımın ortalama 7 yılda kendisini gösterdiği ileri sürülüyor. Bu sporda başarılı yatırımların zirvedeki örnekleri Raonic ve Bouchard ile Kanadalılar, Kyrgios ve Kokkinasis ile de Avustralyalılar. Kokkinasis hariç diğer üçü 16’larda. İşin ilginç yanı bu dört oyuncunun da göçmen geçmişli olduğu.

 

Amerikalılar kadınlarda çok daha iyiler : Dört raket 16’larda. Burada bazı ilginçlikler de var. Dört ABD’li de fikstürün üst yarısında. İkisi Williams kızkardeşler. Diğer ikisi adaş ve birbirleriyle oynayacaklar… Madison Keys (efsane bir antrenörü var: Lyndsey Davenport) ve Madison Brengle. Yani en kötü olasılıkla çeyrek-finalde bir Amerikalı olacak.

 

Efsane Navratilova ile çalışmaya başlayan “Ninja” lakaplı Polonyalı Radwanska’nın göbek bağı ise sanki ABD’lilerle kesilmiş. Üçüncü turda ABD’li Lepchenko’yu yendi. 16’larda ABD’li Venus Williams ile oynayacak. Yenerse karşısına ABD’li Madison'lardan biri gelecek. Onlardan sonra karşısına ABD’li Serena’nın çıkması büyük olasılık! Bakalım göreceğiz.

 

Kadınlarda Bouchard-Sharapova maçı sıkı bir mücadeleye aday. Genç Kanadalı gittikçe iyi oynuyor. Yaşıtlarına nazaran çok da olgun. Epey kuvvetli ve topları rakiplerine çok ters gelecek şekilde erken alıyor. Ama süreklilikte sorunu var. Dört Grand Slam dışındakilerde de başarılı olması lazım. Aksi takdirde ağır-ablalarının ancak eşiğine gelir.

 

Sharapova ise pamuk gibi ikinci servisini düzeltmez ya da ilk servisinde müthiş bir yüzdeye ulaşmazsa Eugenie Bouchard karşısında çok zorlanır. Zira Kanadalı onun bu zaafının fena halde farkında ve üzerine yüklenecektir.

 

Romen Halep bence bu turnuvanın gizli favorilerinden. Gözler üzerinde değil. Fevkalâde atletik ve zeki. Bu nedenle de kortta çok rahat. Diğerlerine nazaran rahat bir fikstür yaşadı.   

 

Erkeklerde ise Nadal gittikçe iyi oynuyor. Bu da onu uzun süredir uzak kalmış olmanın stresinden arındırıyor. Djokovic gördüğümüz kadarıyla mükemmel…Turnuvanın tartışmasız favorisi. Murray şimdilik gözden ırak olmanın rahatlığını yaşıyor… Wimbledon’da kendi izleyicisi önünde yenilmiş olduğu Dimitrov’u geçebilirse o pamuk ipliğine bağlı morali ivme kazanacaktır. Wawrinka sanki daha güven veriyor. Nishikori bu turnuvada da en azından bir final oynamalı. Yoksa Ferrer ve Berdych gibi iyi bir ikinci sınıf tenisçi olarak algılanacaktır. Raonic ise oyununu sadece müthiş bir servis olmadığını kanıtlamalı. Zira o servisine kısa bir sürede alışılacak ve arasıra tehlike arzeden bir silah olmaktan öteye gitmeyecektir. Benzerleri bu kurtlar sofrasında çok var.

 

Günde 50.000 kişinin ziyaret ettiği dünyanın en uzak köşesindeki bu kıtanın turnuvası dört Grand Slam arasında en ilginç olanıdır. Zira kendisinden önceki ve sonraki Slam turnuvalarından [ABD Açık (Eylül) ve Fransa Açık (Haziran)] dörder ay uzaklıkta. Halbuki Fransa, Wimbledon ve ABD arasında azami bir ay var.

 

Avustralya fazlasıyla yoğun tenis takviminde oyuncuların yegane dinlenme olanağı bulduğu süreden(Aralık) hemen sonra başlıyor. Teniscilerin çoğu oynayarak form tutarlar. Bu nedenle Avustralya’da elde edilen neticeler senenin geriye kalanı için bir temel oluşturmaz. Unutmayın ki Wawrinka 2014’te burayı müthiş bir çıkış yaparak kazandıktan sonra yılın geriye kalan kısmını adeta “nadas”ta geçirdi. Bu nedenle burada alınacak her türlü beklenmedik sonuçlar kimse için bir baz oluşturmamalı. 


Hoşkalınız.