Digitürk Digital Yayın Platformu (yeni adıyla beIN Sports), biliyorsunuz Katarlılar tarafından satın alındı. Çevremizde büyük bir çoğunluk buna karşı çıkıyor… Katarlı Araplar diye burun kıvırılıyor! Bu şirket, bundan beş yıl önce kurulmuş. Şu anda da toplam 33 ülkede yayındalar. Yaklaşık olarak 50 milyon izleyicileri olduğu iddia ediliyor. Eh kısa sayılabilecek bir sürede tatminkâr olabilecek bir eşik. WTA ile 2021 yılına kadar beş yıllık bir anlaşma yapmışlar. Milyonlarca doların ödendiği söyleniyor. Anlaşılan kadın tenisi ekranlarımızdan eksik olmayacak. Şirketin Amerikalı yöneticisine, “Neden WTA?” diye sorulduğunda şu yanıtı aldılar: “Futbol gibi kadın tenisinde de rekabet çok. Sürekli yıldızlar ve ilginç kişilikler çıkıyor. İçlerinde heyecan verici olaylar eksik olmuyor. Bu da bizim için yeterli.”
 Buraya kadar güzel de, kadın tenisinin durumu şimdilik pek iç açıcı gözükmüyor. Tartışmasız şampiyon olan Serena, hamilelik nedeniyle uzun bir süre yok. Onun tahtına erişebilecek biri de ufukta gözükmüyor. Etrafta dolananların bir günü diğerine uymuyor. Kimsenin sürekliliği yok. Bir turnuvada final oynayıp diğerinde ilk turda yeniliyorlar. Birkaçı hariç oynadıkları oyunun hiçbir albenisi yok. Dopingden dönen Sharapova, kadın tenisi için başlıca pazarlama unsuru! Wild-card alması, tartışma konusu olmaktan çıktı. Şimdi ise elemede mi yoksa ana tabloda mı alsın; onun peşindeler…
-------------------------------------
Tenis oyununda Anti Doping programı geliştiriliyor. Bilhassa yıldızlardan alınacak örneklerde yüzde 50’ye varan bir çoğalma görülecek. Üstelik bu örnekler, çok daha uzun bir süre muhafaza edilecek. Zira bilim her gün daha etkin araştırma yöntemleri geliştiriyor. Gerek turnuvalar esnasında gerek normal zamanlarda alınacak idrar ve kan örnekleri arttırılacak. Test edilen oyuncuların sayısı neredeyse iki misline çıkacak (4.899’dan 8.000’e). Bu doğrultuda “Atlet Biyolojik Pasaport Programı”nın bütçesi de %50 artarak 4,5 milyon dolar oluyor.
-------------------------------------
Kadın tenisinde bir ikilem daha var. Kendi kazdıkları çukura düştüler diyebiliriz. Konu, koçların korttaki varlıkları! 
WTA 2008 yılında, koçların her set bir kez, idrar ve su molalarında bir kez ve tie-break esnasında da bir kez olmak üzere korta girerek oyuncularına bir dakika süreyle taktik vermelerine izin vermişti. Bunun yararları üzerinde günlerce reklam yapıldı. (Erkeklerde, ATP müsabakalarında böyle bir olgu yok.) 
Biliyorsunuz kadınlar, karşı cinsle olan eşitlik ilkelerinde çok hassas. Erkeklerle aynı para ödülünü alabilmek için epey uğraş verdiler. Grand-slam’ler ve Miami gibi turnuvalarda bu hakkı elde ettiler. Ama inatçı ‘erkek-şovenist’ turnuvalarla hâlâ adeta savaşıyorlar! Bu şoven herifler de diyor ki, “Sayın bayanlar, erkeklerin sponsorlarının yarısını sizler getirin; bizler de istediğiniz eşitliği sağlayalım.”
 İşte bu hanımlar, 10 yıla yakın bir süre koçlarını kortta huzurlarına buyur ettiler. Bugün geldi, koçlarının korta girmelerini utanç verici bulmaya başladılar. “Bizler kendi taktiğimizi oluşturmaktan âciz miyiz ki kortta koçlara gereksinim duyuluyor. Bizler kendi çözümlerimizi üretmekten uzak mıyız! Güç tenisini becerebiliyoruz da düşünme yetimiz mi eksik!” (Hey Yüce Tanrı’m! Kadın tenisinde koçların %99,9’unun erkek olmasının nedenlerini irdeleyeceklerine neye kafa yoruyorlar!) Hadi bakalım, buyurun buradan yakın!
-------------------------------------
“Gelecek Nesil” (Next-Gen) diye adlandırılan bir oluşum yaratıldı ATP’de. Yaşı 21’den genç ve ATP 200 sıralaması içinde olan tenisçiler, artık böyle adlandırılıyor. Bunların başını da Alman Alexander Zverev çekiyor. 7-11 Kasım 2017 tarihleri arasında Milano’da “Next-Gen” finalleri yapılacak. Turnuvaya Next-Gen kriterlerine uygun ATP sıralamasındaki en iyi yedi raket girecek. Sekizinci raket ise organizatörlerin Wild-Card hakkını kullanarak girecek. Ödül, 1 milyon 275 bin dolar. Turnuvada dörder raketten oluşan iki grup olacak. Lig usulü olacak grup maçlarında ilk iki sırayı alanlar, çaprazlama eleme turu oynayacak. Galipler ise final oynayacak. 
Tabii ki ITF ve WTA çalışıyor gözükmek için ütopik oluşumlarla zaman geçirir de ATP hiç onlardan geri kalır mı? Milano’da da onlar bazı yeni kurallar deneyecek. Gerçi daha denenmeden Federer ya da Nadal gibi ağır toplardan salvolar geldi bile! Daha başlamadan fena yara aldılar. Burada:
- Maçlar beş set üzerinden oynanacak. Setler, dörder oyun olacak. 3-3 durumunda tie-break uygulanacak. 
40-40 beraberlikte karar puanı oynanacak.
- Servislerde “let” olmayacak; oyun devam edecek.
- Her sette bir sakatlık molası olabilecek. Isınmada 5 dakika ve servis atışlarında da 25 saniye zamana uyulması için uyarıcılı saat çalıştırılacak.
Kort arkaları hariç, izleyicilerin maç esnasında hareket etmelerine izin verilecek.
Ve sıkı durun! Koçlar, sahaya girmemek kaydıyla belirli yerlerden ve belirli zamanlarda oyuncuya taktik verebilecek! Hadi bakalım, “Buyurun, buradan yakın!” mı dersiniz ya da “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu mu?” İster misiniz erkekler de kadın koç modasını çıkarsınlar!
-------------------------------------
Aşağıdaki listede Roland Garros’ta (geçen yılki performanslarına ulaşmadıkları takdirde) oyuncuların yitirecekleri puanları göreceksiniz.

OYUNCU          YİTİRECEĞİ PUANLAR
Andy Murray         1.200
Novak DjokovIc     2.000
Stan WawrInka 720
Roger Federer 0
Rafael Nadal         90
MIlos RaonIc         180
KeI NIshIkorI         180
Marin ČIlIć         10
DomInIc ThIem 720
Davıd Goffın         360

Esenliklerle dolu bir yaz dilerim. Hoşça kalınız.

* Bu yazı ilk olarak Tenis Dünyası'nın 87. sayısında yayınlanmıştır.