“Avustralya Açık”  aynı Roger Federer ve Serena Williams gibi Rafael Nadal’ın da uzun bir sakatlık ve antrenman aralığından sonra profesyonel tenise dönüşüne şahit oldu. “İspanyol Boğası” olarak adlandırılmayı benimsemiş ki bunu kendisine logo yapmış olan bu fevkalade çalışkan ve hırslı yıldız bir döndü pir döndü. Önce geleceği en parlak genç olarak anılan Alexander Zverev ile işe başladı. Sonra altıncı seri-başı Fransız Monfils’i saf dışı bıraktı. Çeyrekte karşısına turnuvanın favorlerinden Kanadalı Raonic geldi. Set vermesine rağmen onu da geçti. Bugün yarı-finalde karşısına Federer’in varisi olarak pazarlanan 25 yaşındaki Bulgar Grigor Dimitrov geldi.
 
“Muradoğlu Tenis Akademisinin” bir ürünü olan bu epey yetenekli genç adam için de bir geri dönüş yaşıyor diyebiliriz. 2008 yılında hem Wimbledon hem de ABD Açık gençler şampiyonu oldu. Sonra profesyonelliği seçti ve hızla sıraları tırmanıp sekizinciliğe kadar çıktı. Bir ara Serena Williams ve Maria Sharapova ile flört edip yaldızlı hayatın akışına kendisini kaptırmıştı. Sekizinciliğe kadar çıktığı sıralaması 40’a kadar düştü. Sosyal sahalardan uzaklaşıp tenisi daha ciddiye almaya karar verdiğinden bu yana epey mesafe katetti ve Melbourne’a 15. seri-başı olarak geldi. Yarı-finale gelirken Nadal kadar yorulmadı ama o da Gasquet ve Goffin gibi oyuncuları geçti.
 
Maçın başında  ufak bir çekişme izledikten sonra İspanyol üstünlüğü ele aldı. Zaten bu oyunda Nadal’a kontrolü kaptırırsanız yandığınızın resmidir. Sizi bir anda yok ediverir. Burada da ikinci setin başına kadar öyle oldu. Adeta rakibini vahşice eziyordu. İkinci set sürerken Dimitrov’un aklı başına geldi ve oyunun dengesi değişmeye başladı. Yüksek standartlı bir tenis ve fevkalade bir ikinci set izledik. Dimitrov adeta ben buralara boşuna gelmedim diyordu. Böylece setler eşitlendi.
 
Üçüncü sette Bulgarın basit hataları biraz arttı. Rakibinin üzerine giderken onun en iyi vuruşunun voleye gelen adamı paralelden geçişi olduğunu unutunca önemli birkaç puan yitirdi. İş tie-break’e gitti. Orada da Nadal tecrübesini konuşturdu ve durumu 2-1 yaptı.
 
Dördüncü sette oyunlar bir ona bir buna gidince tie-break oynandı. Bu kez Dimitrov üstelik kolay aldı. Dört saat sonra karar son sette verilecekti.
 
Bulgar raket servisiyle başlarken biraz daha zinde, biraz daha inanmış bir görüntü veriyordu. Ama karşısındaki de epey inatçı bir boğaydı. Set/maç zinde kalanın olacaktı anlaşılan (survival of the fittest). İşin daha da ilginç yanı gece yarısını yarım saat geçiyor olmasına ve maçın başlangıcından bu yana 4.5 saat geçmesine rağmen tribünlerde tek bir sandalye bile boşalmamıştı.
 
Evet bu son sette 4-3’e kadar hep kendi servislerini aldılar. Burada Dimitrov rakibini kırma olanağını elde ettiysede başaramadı ve 4-4 oldu. Bu kez Nadal rakibini kırma şansı elde etti. Başardı (5-4). Ve 4.50 dakika sonra Nadal kendi servisinde 30-0 ileri geçti. Artık maç bitiyordu. Bitmedi 30-30 oldu. 40-30 Nadal öne geçti. Maç topu atıyordu. 40-40 oldu. Tekrar servis. Avantaj Nadal ve tekrar maç topu. Yine berabere. Yine avantaj Nadal’ın ve yine maç topu. Bu kez Dimitrov topu dışarı Nadal’da sevinçten kendini yere attı ! Beş saat sonra İspanyol raket Bulgar rakibini içten gelen bir sevgi ve saygıyla sıkı sıkı sarılarak uğurladı. Öyle bir maç izledik ki kazanan, kaybeden, canlı ya da ekrandan izleyen, anlatan, yorumlayan herkes ama herkes bu maçı benliklerinin bir yerinde muhafaza edecektir.
 
Şimdi Nadal bebeği yenip ustasının karşısına geldi. Pazar sabahı kozlarını paylaşacaklar. Açıkcası gözlerimizin pası gidecek. Özlemişiz eski dostlarımızı. Gençlere de daha çok fırın ekmek yemeleri gerektiği mesajını verdiler. Şimdi Federer ile Nadal final oynayacaklar. Gittiler gelemeyecekler, emekli oldular artık dönemezler, sakatlıklarını aşamazlar bahane ediyorlar, dopingi saklıyorlar gibi insana mahsus çirkinliklere muhatap olan bu dünyanın fevkalade atletleri kem sözlere ve gözlere tokat gibi bir yanıt verdiler. Verecekler de. Pazar günü. Bekleyin göreceksiniz.
 
Yarın sabah tek-kadınların finali var. Daha doğrusu Williams Ailesinin finali var. Venus, Serena karşısında. İşte aşağıda size bu maça dair ilginç bazı anekdotlar. İyi izlenceler.
- Serena kazanırsa bu onun 23. Grand-Slam şampiyonluğu olacak ve Steffi Graf ile paylaştığı rekoru kıracak. Ayrıca Kerber’e yitirdiği “Dünya Sıralaması”ndaki birinciliğini geri alacak.
-  Venus kazanırsa 2008 Wimbledon’undan bu yana ilk şampiyonluğu olacak.
-  Venus bundan 14 yıl önce yine Avustralya’da kızkardeşine karşı final oynayıp kaybetmiş.
-  Venus küçüğü olan Serena ile 27 kez karşılaşmış. Bunların 16’sından ufaklık(!) galip çıkmış. 11’ini abla kazanmış. Son sekiz maçlarında Abla sadece tek bir kez galip gelebilmiş.
-   Venus’un Serena’ya karşı kazandığı yegane grand-slam 2001 ABD Açık ve 2008 Wimbledon’u. Venus yedi slam kazanmış şimdiye kadar.
-   Venus 1.85m boyunda ve 72.5kg ağırlığında. Sağ elli. Profesyonel kariyerinde 738 maç kazanıp, 208 yitirmiş. 49 şampiyonluğu var. 34.5milyon dolar kazanmış (sadece ödüllerden. Sponsorluklar hariç).
-  Serena ise 1.75m boyunda ve 70 kg çekiyor. O da sağlak. Kortta 776 kez kazanıp, 130 kez boynu bükük çıkmış. 71 şampiyonluğu var. Kazancı ise 81.7milyon dolar.
-   Bize de bunları yazmak düştü (zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış!). Serena ile ilgili yazılacaklar için lütfen Google ya da wikipedia’ya bakın. Çok fazla!

Bu arada çift-kadınlar kategorisini Amerikalı Mattek-Sands ile partneri Safarova (Çek) kazandılar.  Çift erkeklerde ABD’li Bryan kardeşler Finli Kontinen ve Yeni Zelandalı Peers önünde şampiyonluk arayacak. Karışıklarda Hırvat Dodig ile Hintli Mirza karşılarındaki Kolombiyalı Cabal ile ABD’li Spears önünde şampiyonluk kovalayacak. Genç erkeklerde İsrailli Oliel ile Macar Pircu, genç-kadınlarda ise İsviçreli Masarova ile Ukraynalı Kostyuk final oynuyorlar.

İyi bir hafta sonu dilerim.