Daha dünkü yazımda kadın tenisinin hani neredeyse izleyeni sıkıntıdan patlattığına değinmiştim. Anlaşılan sesimi duymuşlar! Dün öyle bir maç oynandı ki adeta tekzip edildim. Slovak raket Cibulkova son birkaç turnuvadır “ben artık yıllardır olduğum ikinci seri tenisçisi değilim…Her an ilk üçe-beşe girebilirim, beni ciddiye almaya başlayın” dercesine neticeler alıyor. Dün de, bacaklarından omuzlarına kadar ortopedik bant taşıyıp her an dağılacakmış hissini uyandırırken (halbuki) her topa yetişebilen, onları aynı  bir duvar gibi geri çevirerek siz daha ne olduğunuzu anlamadan maçı elinizden alıp götürebilen Radvanska önünde ilk seti yitirmesine rağmen sebat etti, maça her puanında asıldı ve sonunda gülen taraf oldu 36, 76, 63. Cibulkova kısacık boyuna rağmen çok güçlü bacaklarıyla inanılmaz çabuk ve atik. Adeta bazuka gibi müthiş bir forehand’i var. Voleye gelmekten hiç yoksunmuyor…Hem de en ufak fırsatta. Çoğu file topunu da puana çevirmesini bildi. Kadın tenisi için güzel bir nefes, zira fileye gelip topu ağın dibine vuran ya da rakibine sanki “al da üstüme patlat” dercesine pamuk gibi vole vurana epey rastlıyoruz ! Dominika Cibulkova sempatikliği ile de izleyicileri hemen yanına çekebiliyor. Şimdi karşısında Na Li var. O da dün bir başka duvarı geçti. Wozniacki hakiki bir duvar gibi her topu aynı şekilde geriye vurdu. Ama Çinli inatçı ve sabırlı. Israrla üstüne gitti ve sonunda kazandı. Her iki maçtaki rüzgar oyunculara zor anlar yaşattı. Tribünlerde bile mayoların yerini anoraklar almıştı. Na Li Cibulkova önünde tartışmasız favori. Onu adeta eziyor. Bakalım bu kez Slovak buna ne derece izin verecek. Ona karşı geçmiş maçlarındaki oyununu oynarsa karşılaşma çok çabuk sonuçlanır.

 

Bu arada çift kadınlarda Hingis/Lisicki çifti yarı-finale de çıktı. Şimdi karşılarında işin ustaları Zimbabwe’li Black ile Hint’li Mirza var… İşleri çok zor.

 

Erkeklerde ise Nishikori yine dünkü yazımda değindiğim gibi ne derece tehlikeli olabileceğini gösterdi. Japon raket haşmetmeapları Roger Federer’i ilk seti vermesine rağmen üç sette yendi (36, 75, 64). Uzun ve ters toplarla İsviçreli'yi bozdu. Hatalarında ısrar etmedi. Sabırla ilk başlarda bozuk olan ilk servisinin geri gelmesini bekledi ve kazandı. Yarın karşılaşacağı Djokovic için de pek kolay lokma değil Nishikori.

 

Evet “titanların karşılaşmasında” Sırp Djokovic İngiliz Murray’i iki sette alt etti (75, 63). Uzun bir süredir ilk kez Nole’yi bu denli kendisiyle barışık ve sükûnet içinde izlerken rakibi de neredeyse tam tersine bir sinir bozukluğu içerisindeydi. Dünyadaki belki de en iyi iki “servis karşılayıcısının (returner)” karşılaşması müthiş bir tenis ziyafetine sahne oldu...Tek kelimeyle izlemeye doyamadım. Sırp epey fileye geldi ve bundan da sonuç alabildi. Zaten bilhassa erkeklerde bu çapta raketler oynanılan oyunun derinliği içerisinde fırsat ve cesaret bulup voleye gelebiliyorlarsa çoğu kez puanın hakkını veriyorlar. Djokovic tüm maç boyu iki kez rakibine servis kırma şansını verdi. Murray ise bunlardan sadece birini lehine çevirebildi. Bu derece baskındı Sırp raket. Lendl ile bağlantısını bitiren Murray eğer konsantrasyon sorununa bir çare bulmazsa tenis için büyük bir kayıp olacaktır.

 

Bu yıl tenis çok daha zevkli. Bu güzel spor göreceksiniz hiç olmadığı kadar ivme kazanacak. Zira erkeklerde (azıcık da kadınlarda) arkadan gelenler, ya da (ikinci kategori tenisçi) diye adlandırdıklarım sezona çeşitli başarılarla adım attılar. Bu da onlara güven veriyor. Ağır-abiler artık alt edilemeyecek insanlar olmaktan çıktı. Gençler artık “Biz de titanların arasına girebilecek kaliteye ve cesarete sahibiz” inancına sahipler.

Görüyoruz üçtür büyük turnuvalarda beklenmedik raketler son turlara kadar çıkabiliyor. Tek bir “abi” yenip sonra silinmiyorlar. İşte size örnekler (Dolgopolov, Raonic, Nishikori, Wawrinka, Cibulkova). Bu sayede “abi”ler de kendilerine çek-i düzen vermek zorunda kalıyorlar. Kazanan spor oluyor. Hoşkalınız.