İngiliz kadın tenisçi Johanna Konta boş zamanlarında klasik müzik dinleyen, sinemaya giden ve kitap okuyan bir oyuncu. Yani “hobiniz nedir” sorusuna büyük bir çoğunlukla “play-station oynamak” diyen spor camiası için epey atipik bir birey. 

Avustralya’nın efsanelerinden teklerde 24 grand-slam turnuvası kazanmış ve şimdilerde 75 yaşında bir rahibe olarak yaşantısını sürdüren Margaret Court 2017 yani geçen yılın başlarında LGBT ve eşcinsel-evliliklerini tasvip etmediğini belirtmiş ve görüşünü ortaya koyarken de kullandığı benzetmeler hoş karşılanmamıştı. Onun bu söylemlerine başta Andy Murray olmak üzere hem ATP hem WTA mensupları epey tepki vermiş, onu ayıplamışlardı.  Zamanla konu sıcaklığını yitirdi ve gündemden çekildi.  

Başını Martina Navratilova ve Billy Jean King’in çektiği teniste kadın-haklarının amazonları da (ki ikisi de lezbiyen olduklarını ilk açıklayan şampiyon tenisçilerdir) sahnede kendilerine yer açmak istermişçesine artık magazinden bile düşen bu konuyu 2018 Avustralyasına taşımaya çabaladılar. Anlaşılan illa fotoğraf verecekler! Baksanıza bizim derginin web-sayfasında bile Billy Jean King arz-ı endam etmiş. Haklı çocuklar. Kadının portresi bile ana-sayfaya taşımaya yeter. Truman Capote ile Liberace arası bir bireyi andırıyor.

Dünya ABD kaynaklı olarak çoğu coğrafyada kaynarken birden bire yine ABD’den kadın-tacizi olayları gittikçe çığrından çıkarılarak ortama servis edildi! Garip değil mi? Kimin kiminle güreş tutmaya çalıştığı, bilhassa okuma-yazması olup, okuduğunu bir türlü anlayamayan büyük çoğunluğun çok ilgisini çekti tabiatıyla! Bunlar gündemden bir türlü düşmezken, King ve Navratilova’nın sorunları neymiş biliyor musunuz? Avustralya Açık’ın oynandığı tesislerdeki ana-kortlardan birinin adı “Margaret Court”…. Bunun değiştirilmesi gerekirmiş.  

Bakın konu Konta’ya* sorulduğunda ne yanıt vermiş : “Ben onun fikirlerine karşıyım. Ama herkesin fikirleri ve inançları farklı olabilir.  Üstelik inançlar başka sportif başarılar başkadır. Margaret Court’un adı söylemlerinden dolayı değil eriştiği sportif başarılar nedeniyle bir korta verilmiştir. Benim maçım onun adını taşıyan korta konulursa hiçbir itiraz etmeden orada çıkar oynarım. Süregelen tüm bu tartışmaları da yersiz buluyorum… Bunlar sportmence yaklaşımlar değil. Bunu sürekli gündeme getirmenin ne sosyal ne de sportif açıdan bir yararı olabileceğini sanmıyorum.“

Şimdi bana söyler misiniz hangi yaklaşım daha akil? 

Magazin, sansasyon, skandallardan ve incir çekirdeğini doldurmayan iğrenç haberlerden geçilmeyen medyayı izledikçe içim kapanıyor. Hiç mi kalite kalmadı ? İzlenenler nasıl oluyor da en alt-katmanlardan oluşabiliyor? Seçkilerdeki adileşme nasıl oluyor da gittikçe daha dibe vurabiliyor ? Tanrının selamını bile almak istemeyen hemşehrilerden oluşan bir toplum yaşamaya başladı büyük kentlerde. Eğer buna yaşamak denirse tabî.

Ancak şükrediyorum ki Konta’lar zaman zaman da olsa ortaya çıkabiliyor. O zaman  körelmekte olan ümidim kıpırdamaya başlıyor.

Hoşkalmaya çalışın!

Bugün geç saatte oyuncular arasında yapılan bir araştırmada soru sorulanların tümü (ör.: Halep, Muguruza, Wozniacki, Nadal, Dimitrov ve tekrar Konta) açılan tartışmanın yersizliğini ve saçmalığını vurgulayarak hangi korta konulurlarsa orada bir ayırım yapmadan oynayacaklarını belirttiler.