Fransa Açık tüm hızıyla sürüyor. Bu kez beyaz camdan izlemekteyim. Yayıncı kuruluşlar haklı olarak en fazla para kazanabilecekleri maçlara yöneliyorlar. Bu doğrultuda bilhassa ilk turlarda en fazla izleyici çekecek ve bu yönelimde en fazla reklam alabilecekleri maçlar seçiliyor. Televizyon şirketlerinin yayınladığı maçlara bağlı kalıyorsunuz. En popüler yıldızların maçları her zaman çekici olmadığı gibi fazlasıyla da tek yanlı olabiliyor. Örneğin Federer-Dzumhur, Wawrinka-İlhan, Tsonga-Sela maçları fevkalâde sıkıcıydı. Emin olun mutfakta daha fazla zaman geçirdim!

Roland Garros tesislerinin yan kortlarında turlamak ve canım çeken kortlara girmek, merak ettiğim henüz starlık apoletlerini takmamış oyuncuları yakından izlemek bayıldığım şey. Hele ilk turlarda hani neredeyse ana kortlarda hiç yer verilmeyen çift maçlarındaki ustalıklara hemen bitişiğindeki kortlarda şahit olmanın zevki bir başka oluyor. Mert kardeşimin kulağı çınlasın bir korttan diğerine geçmek Paris'te zor olmuyor. Halbuki diğer turnuvalarda birinden diğerine giderken maç bitiyor!

Maçlar pek sansasyonel skorlara şahit olmadı. Ağır abiler fazla da zorlanmadan emin adımlarla birbirlerine doğru yürüyorlar. Ama en kritik turlar yeni başlıyor.

Önceki yazımda Fransız izleyicilerin gücünden bahsetmiştim. Başta vatandaşları olmak üzere "…tuttukları raketleri giden maçta geri getirirler" demiştim. Herhalde gözlerinizle şahit oldunuz: (Monfils-Schwartzman (46, 64, 46, 62, 63), Monfils-Cuevas (46, 76, 36, 64, 63), Gasquet-Berlocq (36, 63, 61, 46, 61), Cornet-Lucic Baroni (46, 63, 75), Mladenovic-Bouchard (64, 64).

Günümüz profesyonel tenisinin müthiş bir disiplin ve profesyonellik gerektirdiğini artık bilmeyen kalmadı. Ama buna gereken önceliği vermeyen bazı raketler olduğuna da bir kaç yazı önce değinmiştim. Dolayısıyla bunların elenmesi de bana fazla bir şey demedi. Dimitrov, Gulbis, Fognini, Bouchard, Jankovic sadece birkaç örnek. Adeta galibiyet arar duruma geldiler.

Yakın gelecekte epey gündeme geleceklerini öngördüğüm oyuncular ise erkeklerde başta Avustralyalı Kyrgios olmak üzere Hırvat Coric, Avusturyalı Thiem ve İstanbul'dan bu yana fevkalâde oyununu izlediğimiz Arjantinli Schwartzman. Kadınlarda ise merakım daha fazla. Önce müthiş bir kuşak olarak gördüğüm Rumenler geliyor: Halep, Begu ve Mitu. Sonra İsviçreli Bacsinszky, ABD'li Keys, İspanyol Muguruza bunlardan birkaçı.

Hadi gelin işe ilginçlik katmak amacıyla biraz da ileri turlara yönelik tahminde bulunalım. Erkeklerde sanki Djokovic-Ferrer, Nishikori-Federer yarı finallerine doğru gidiyoruz. Zirveye de bu formuyla Novak Djokovic çıkar diye düşünüyorum. Gönlüm ise Kyrgios, Monfils gibi oyuna heyecan katan isimlerden birini veya haksızca spekülasyonlara uğrayan Nadal'ı zirvede görmeyi arzuluyor.

Kadınlarda ise tam bir dipsiz kuyu var. Hani el yakıyor fikstür. Bugünkü Williams-Azarenka galibiyle Sharapova'nın finalde buluşacağını öngörüyorum. Gönlüm ise yukarıda saydığım gençlerden birini ya da Sharapova'yı arzuluyor. Her iki cins için de bir kan değişimi hiç fena olmaz diye düşünüyorum. Hele bu değişim en zor zeminde yani Paris'in kumunda olursa seyreyleyin gümbürtüyü. Emin olun bunun artçı sarsıntısı, sonbahardaki Amerika Açık'ta bile hissedilir. Hiçbir şey eskisi gibi olmaz. 

Hoş kalınız.