Rafael Nadal tartışmasız tenis dünyasının krallarından biridir. Birçok yıldız gibi onun için de Wimbledon pek tercih edilen bir turnuva değildir. Ama o yine de yenilgisini bilgece karşılıyor: “Bir yere varmak daha kolaydır. Her şey yenidir. Yitirecek bir şeyiniz yoktur. Her şey iyi ve olumlu gidiyordur. İstediğiniz her şeyi yapabilirsiniz. İnsanlar sadece sizdeki olumlu noktaları görürler. Ama çıktığınız yerde bir müddet kaldıktan sonra insanlar sizdeki menfi unsurları da görmeye başlarlar. Zirvede ne kadar durabileceğini hep birlikte göreceğiz ama ona her şeyin en iyisini diliyorum. Onun bir sonraki durağı çeyrek-final, benim için ise plajdır!”

Evet bir önceki yazımızda belirtmiş olduğumuz gibi jünyor turnuvalarından daha yeni yeni soyutlanmış olan Malezya-Yunan-Avustralya karışımı Kyrgios, wild-card (yani puanı yetmediği için organizatör-daveti) ile girebildiği Wimbledon’da önce ilk 10’dan Gasquet’i yendi. Sonra da geldi Nadal’a karşı nasıl tenis oynanması gerektiğini gösterdi. Açıkcası da yaptığı her şey, aldığı her risk tuttu.  Oyunu çabuklaştırdı, Nadal’a istediklerini yapma olanağı tanımadı, rallilerde sabrını koruyarak rakibinin açık vermesini bekleyebildi. Bu taktiğini de (set bile verdiğinde), maçı kazanana kadar sürdürdü. Kortta adeta dünya 144’cüsü kimliğini değil de ağır-abilerden birinin görüntüsünü ve özgüvenini yansıttı. Avustralya vatandaşı olan Kyrgios’un özgeçmişi, kimliği ve kişiliği ile ilgili bilgi arayanlar için: http://www.atpworldtour.com/News/Tennis/2014/04/17/Emirates-ATP-Star-Of-Tomorrow-Kyrgios.aspx.

Buzdan Kraliçe Sharapova da gitti. İnsanoğlu çok ilginç. Maçı izleyen herkes Rus yıldıza “Helal olsun” diyor. Altı maç-topunu çevirip yedincide pes ettiği için. Peki ya rakibi? Sanki yedi maç-topuna maçı getiren ve kazanan biri yok. Karşıda Angelique Kerber yok. Sharapova tek başına oynuyor, tek başına kaybediyor! Yahu bu kadın dünya sıralamasında 7.! Ayıptır, yazıktır günahtır bu gençlere. Bu denli düşüncesiz olunmaz. Alman raket Rus’a her durumda rakip oldu. Tüm vuruşlarını çıkardı hatta onlara puan alıcı yanıtlar verdi. Kerber’in bu oyunudur Sharapova gibi dengeli ve sürekliliği olan bir rakete 49 tane basit-hata yaptıran. Daha ne konuşuluyor? Lütfen biraz saygı!

Evet Serena da gittikten sonra 1911 yılından bu yana ilk kez fikstürde ne kadınlarda ne erkeklerde tek bir ABD’li kalmadı.  Ama onlar ABD tenisinin bu çöküşünün nedenini hemen başkalarına yükleyiverdiler. Efendim erkeklerde ilk dört çok ağır basıyor ve bunlar hep Avrupalılar’dan çıktığı için Amerikalı gençler artık başka sporlara kayıyormuş !
 
Serena böylece çıktığı son beş grand-slam’in dördünde çeyrek-finali bile göremedi. Burayı sevmediğini biliyoruz ama kadın sanki kendinde değil. Serena dün kardeşiyle birlikte çıktığı çift-kadınlar maçını terketmek zorunda kaldı. Isınırken en basit hareketleri bile yapmakta zorlanan bu büyük şampiyonu umarım en kısa sürede yine kadın tenisinin zirvelerinde görürüz.
 
Gördüğünüz gibi Wimbledon bu yıl tam bir dram ya da daha doğrusu trajediye sahne oldu. Toplamı 32 olan seri-başlarından çeyrek-finale kadar Erkeklerde 15, kadınlarda ise 17’si elendi.
 
Profesyonel teniste son 38 grand-slam turnuvasının 36’sını ilk dört oyuncudan biri kazanmış. Araya giren iki oyuncu Wawrinka ile Tandil’in Kulesi (!) Del Potro. Bu yıl çeyrek-finaldeki sekiz tenisçinin dördü ilk dördün dışında !
 
Açıkçası yarı-finallerde bir yanda Federer ile Raonic’i, Djokovic ile Dimitrov’u öbür yanda görmeyi istiyorum. Ama şampiyonluğu yine ilk dörtten biri alacaktır! Ama kimi arzuladığım da artık sonraki yazıya kalsın!
 
Kadınlarda ise mantığım Kvitova, gönlüm Bouchard ya da Halep arasında gidip geliyor.  
 
Hoşkalınız.