Davis Kupası'nda kapımızın eşiğine kadar gelen avantajı kendi saha ve izleyicimiz önünde kullanmasını beceremedik. Böyle bir gruba bir daha ne zaman düşeceğimiz meçhul. Umutlar gelecek yıla diyelim ama tenis sporu ferdi olduğu için işler öyle göz açıp kapayana kadar da çözümlenmiyor. Bir iki transfer yapıp ekibinizi kuvvetlendiremiyorsunuz. Onun için iyi tenisçiler sadece yetenek ve biraz gazla ya da televizyonda falcılık yaparak yetişmiyor. Ortalama 7 (yedi) yıl denilen yetişme süreci günümüz tenisinin fiziki gelişimi ve rekabetin inanılmaz boyutlara varmasıyla şimdilerde daha da uzun bir süre gerektiriyor. 

Kime ne yatırım yapacaksanız onu iyi düşünüp, iyi bir planla doğru yönlendirme yapmanız gerekiyor. Konuya yakın olduğum, çok sevdiğim için bildiklerimi düşündüklerimi ortaya koyuyorum. İster kâle alınır ister alınmaz. “Cehaletin kültürüne kitap gerekmez” demiş Santayana! 
Eğer olumsuzlukla beslenmiyorsanız başarısızlıktan bile bir ders alırsınız. İsveç karşısında uğradığımız kayıp az değil. Ama bunu telafi etmek yine TTF yöneticilerine düşmektedir. Yenilgiye müsebbip aranıyorsa TTF yönetimine özüne dönmesini öneririm. 

İsveç karşılaşmaları göstermiştir ki bizim ulusal takımımızın mendireği Cem İlkel’dir. Ancak özveri, hırs ve izleyici desteği ile oynamak başka profesyonellik başkadır. Davis Kupası'nda bunlar kaynaşır. Umulmadık bir galibiyet alan oyuncular ardından çıktıkları profesyonel ferdi turnuvalarda hayal kırıklığı yaşar ve yaşatırlar. Onun için bu işte öncelik, profesyonelliği iyi özümsemektir. Tam anlamıyla sindirmektir, hazmetmektir.
Cem İlkel 22 yaşındadır. Yaşına göre epey olgun olduğu söyleniyor. Sahada da bunu belli ediyor. Şimdi iş  onu (artık aştığı futures turnuvalarından soyutlayıp) üst düzey Challenger’ların hatta ATP 250’lilerin kürsülerine çıkarmaktır. Bu da ancak profesyonel ağın her türlü kurnazlığını ve ağır-abi tenisini özümsemiş bir koç ile doğru turnuvaları seçerek olur. 

Oyunu buna müsaittir. Kafa yapısı gelişime açık, aydındır. Diğer arkadaşlarına örnek olacak yapıdadır. Üstelik çoğu oyuncuya nazaran çok büyük bir avantaja sahiptir. Aile yapısı itibarıyla tenisten başka bir şey düşünmesine gerek yoktur. Yani sadece yaptığı işi severek yükselmeye çalışacaktır.  

Yıllarca ülke tenisinin yegane umudu olan Marsel İlhan için söyleyecek sözüm şudur: “En verimli olabileceğin bir çağda, ilk 50 içine girmen beklenirken, 300’lere düşmen için ben tek bir neden görüyorum. Sen artık yaptığın işi, tenisi sevmiyorsun. Sevgin başka mecralara yöneldi. Artık iş tamamiyle sana kalıyor. Bu yaşta iyi bir koçla, sıkı antrenmanlarla -ve lütfen iyi bir planlamayla- erişmiş olduğun sıraları zorlamaman için hiçbir neden yok.”     

70’lere gelebilmiş bir oyuncu “grand-slam” ve ATP 1000 turnuvalarına doğrudan katılır. Burada ilk turda bile yenilseniz asgari 30.000 (yazıyla otuzbin) avro/doları cebinize  koyarsınız. Hal böyleyken toplam ödülü 15 bin USD olan Futures’ı neden oynarsınız ki? 

Bir an önce yerleşik bir çift takımı oluşturmak için çalışma yapılmalıdır. Çelikbilek/İlkel ikilisi bilemiyorum ne kadar doğru. İzlemedim. Alınan yegane galibiyet kıstas olmamalı. Seçenekler en iyiyi bulana dek denenmelidir. Bunu yapmak için çok ağırdan alınıldı. “Halâ geç değil” demek kalıyor bize artık. 

Ulusal takım kendi içerisinde iyi bir hava yakaladı. Birbirlerini candan destekliyorlar. Hem oyuncu, hem hoca olarak yıllardır tanıdığım kaptanları, bir insan olarak üzerinde taşıdığı mütevazi ve tartışmayı bilen kişiliğini ekibine yansıtmış. Antrenörleri Hrbaty ile birlikte bir ekip ruhuna vardılar. Bunlar sadece Davis Kupası'nda değil, özel yaşamda bile fevkalâde yararlı vasıflardır. 

Hoş kalınız.