Tenisin bugün geldiği yer itibarıyla servisinizin ne kadar güçlü olduğu önemli değildir. Önemli olan servisinize tutunabilmenizdir… Yani servis attığınız oyunları kazanabilmenizdir.

Ernests Gulbis tenis kortlarının uzun bir süreden beri aradığı yıldızdır. Sahalarda özlediğimiz bir McEnroe’dur. Onun kadar şirret değildir. Ama örnek çocuk da değildir. Maç esnasında izleyicilerin bir kısmına antipatik gelebilecek hareketlerde, yaklaşımlarda bulunabilir. Hakemlere itiraz edebilme olasılığı çok yüksektir. Seyircilerle bile dalaşabilir! Başta forehand’i olmak üzere tenis standartlarına epey aykırı vuruşları olabilir. Rakibinin agresif vuruşlarını sizi çatlatana (27 vuruşa) kadar aynı bir duvar gibi iade ederken, 28. vuruşta bulduğu ilk olanağı olağanüstü tek bir vuruşla kendi lehine değerlendirebilir. Ama bu adam inanın sahalarda aradığımız bir kişilik. Zaten böyle olmasa medya neden her olanakta Gulbis’in peşinden ayrılmaz! Nereye gitse oradalar. Onunla röpörtaj yapmaya, düşüncelerini almaya bayılıyorlar. Üstelik adamın her konuşmasının altında bir espri ya da bir iğneleme yatıyor! Örneğin Djokovic karşısında ne yapacağını sorduklarında aldıkları yanıt ; “…Son karşılaşmamızda beni rezil etmişti. Şimdi bunun hesabını görme zamanı…O düşünsün!”. Gulbis bundan böyle yer alacağı her kort daha kalabalık olacak.
Gulbis-Djokovic gibi bir sabır ve süreklilik abidesi karşısında çok zorlu bir maça çıkıyor. Tenisin geleceği açısından Gulbis’in kazanmasını istiyorum ama gönlüm Djokovic’in Roland Garros’tan zaferle çıkmasını arzuluyor. O burayı hiç kazanamadı ama çoktan haketti. 

MURRAY-MONFILS TARİH YAZDI
Murray ile Monfils dün tarih yazdılar! Tenis profesyonelleştiğinden bu yana ilk kez bir İngiliz ile Fransız çeyrek finalde karşı karşıya geldi. Aralarında 3-2 İngiliz’in üstünlüğü vardı. Seyirci doğal olarak tümüyle tek yanlı olmakla birlikte son sette İngilize gereken saygıyı göstermekten kaçınmadı. Murray’in zaten pamuk ipliğine bağlı morali ve konsantrasyonu oyunun gidişini çok değiştirebilir diyorduk. 2-0’dan sonra öyle de oldu. Antrenörü Lendl iken ortalıkta pek gözükmeyen validesi her yitirilen puandan sonra tribünlerden “Neden kaybediyorsun” nazarları fırlatmaktan vazgeçmedi. Sonunda oğlan da çıldırıp anasına hitaben “Burada neler olduğunun farkında bile değilsin” diye bağırdı! Umarım Murray gibi süper bir yetenek bir an önce kendisine sürekli bir antrenör bulur da bu anasının zararlı gazından kendini soyutlar. Yoksa Lendl’dan bu yana inmeye başladığı yokuş çok daha dikleşebilir. Şimdi Murray toprağın kralı karşısında. Tahminim sakatlığı nüksetmediği takdirde böyle bir zeminde Nadal’ın zorlanmayacağıdır.

ZÜMRÜT-Ü ANKA KUŞU!
Kadınlarda Eugenie Bouchard, Rus Diva Sharapova karşısında yine o inanılmaz özgüveniyle oynadı. Sharapova üzerine rakibinin sevmediği uzun alçak toplarla oynayarak oyunu domine etmesine izin vermedi. Esasen ikisi de aynı oyunu oynadılar. İlk setten Kanadalı galip çıktı (64). Ama önünde Sharapova’nın hem Stosur hem Muguruza karşısında süründüğü ilk setlerden sonra gelip aldığı iki maç vardı. Bu onun stresini daha da arttırdı. Diva, Zümrüt-ü Anka kuşu gibi…Küllerinden baştan doğuyor. Öyle de oldu…İkinci seti (75) alıp durumu 1-1 yaptı. Eski maçları gibi artık her şey onun için daha iyi gitmekle beraber bu kez karşısında diğerleri gibi demoralize olmuş bir rakip yoktu. Bu kızcağız adeta “Ben bu turnuvayı almadan buradan gitmeyeceğim” demeye çalışıyor ama bu kez de onun için işler iyi gitmiyordu. Sonunda 5 maç-topundan sonra Diva’nın istediği oldu (62). 

Hoşkalınız.