Çift erkekler finaliyle başladı dün akşam/gündüz seansı. Holandalı Rojer ile Romen Tecau rakipleri Lopez Biraderleri 64,63’lük setlerle yenerek şampiyon oldular.

Yine dün Çekyalı dört kadın arasında oynanılan çift-kadınlar yarı-finalinde bir ilginçlik yaşandı. Hradecka/Siniakova, Safarova/Strycova karşısında 6-2, 5-5 ve 30-0 ilerideyken Hradecka’nın vurduğu bir top partneri Siniakova’nın at kuyruğuna değip yön değiştirerek karşı korta düştü.  Safarova’nın geri vurduğu top ise avuta çıktı. Bunu oyuncuların hepsi gördü ama hakem görmediği için puanı Hradecka/Siniakova çiftine verdi. Siniakova da kendisine değdiğini itiraf etmedi. Hradecka/Siniakova bir puan sonra da maçı kazandılar. Kıyamet bundan sonra koptu. Sahtekârlıktan, hırsızlığa kadar sosyal medyada mesaj alışverişi gırla…

Tek-erkeklerin ilk yarı-finalini oynayacak Güney Afrikalı Kevin Anderson ile İspanyol Pablo Carreno Busta’nun sıkıcı geçeceğini düşündüğüm maçları pek fena olmadı. Belki ortalama tenis standardının altında kaldı ama en azından Anderson tarafından atak bir oyun izledik. Güney Afrikalı bu maçı atak oynamazsa alamayacağının bilincine varmış inanılmaz bir şekilde tam 36 kez voleye geldi. Bu volelerin 26’sını ise puan yaptı. Kalan 10’un ise dördünü müteakip vuruşlarda lehine çevirdi. Rakip İspanyol ise üç saate yakın maçta ancak 10 kez voleye gelmiş. %’ini puana çevirebilmiş. 46, 75, 63, 64’lük setlerle Anderson oldu finalist.

Diyeceksiniz ki “temcit pilavı gibi bu fileye gelmeyi, vole vurmayı niye gündeme getiriyorsun” ? Tenis çok güzel ve albenili bir spordur. Bunu servis çizgisinin ardından ha babam balyoz gibi vuruşlarla sürecek bir hale getirirsek oynayanlar dahil kimse için bir zevki kalmayacak. Zevk kalmayınca izleyici olmayacak. İzleyici olmayınca para/ödül/sponsor olmayacak. Silinip gidecek güzelim spor. Spor dediğimiz olgu insanlar içindir. Kalbi atanlar içindir. Androidler için değil.

Ve beklediğimiz yarı-final geldi çattı. Nadal ile Federer’i elemiş Del Potro arz-ı endam ettiler. İlk set epey çekişmeli geçti ve 6-4’lük bir skorla Arjantinli alınca “eh dedik çok iyi bir maç izleyeceğiz”. Dört bilek ameliyatından sonra hala back-hand’i ile sorun yaşayan 'Tandil’in Kulesi' artık tek elle back-hand vuruyor.  Üstelik bu vuruşunu çoğunlukla topu salt geri-çevirmek için yapıyor. Bu nedenle de onu çoğunlukla kortun sol yarısında görüyoruz. Topları genellikle forehand’ine alıyor. O forehand ki tenis camiasının en etkililerinden!

Nadal baktı ki set gitti, anında taktik değiştirdi. Önce rakibinin back-hand’ine paralel toplar atarak rahatsız etti. Sonra da onun forehand’ine çapraz vurarak kortu iyice açmasını sağladı. Arjantinli olduğu yerden “telefon kulübesindeymiş*” gibi oynarken birden bire  kendini bir yandan diğerine koşuştururken buldu! Bunca koşuşturmanın sonunda (önceki Thiem ve Federer maçlarından sarfettiği eforu da düşünürseniz) koskoca adam resmen tükendi. O denli bitti ki ikinci sette halka yedi. Üçüncü ve son sette ise biraz çabalamaya yeltendi ama Nadal bir kez bulmuş olduğu madeni sömürmeye devam etti ve o setleri de 6-3 ve 6-4 alarak ikinci finalist oldu.

İspanyol Boğasının bu şampiyonayı anasını ak sütü gibi hak ettiği şüphesiz. Ah bu Nadal… Birilerine sürekli tükürdüklerini yutturuyor! Bu genç adama bundan sadece 2-3 yıl önce geçirdiği peş peşe sakatlıklar nedeniyle  atılan çamurları anımsadıkça bazılarının göğsünde atan yürekten şüphe ediyorum. Şimdilerde bu kişiler “Murray’in peşindeler“. Aynı zamanda “Nadal acaba Federer’den daha mı büyük” tartışmasını ortaya atıyorlar! Maalesef insan insandan utanıyor.


Nadal, Anderson karşısında şüphesiz favori. Geri oyununda İspanyolun karşısında Güney Afrikalı'nın hiç olabilirliği yok. Yegâne şansı inanılmaz servisler atıp voleye gelmek olacaktır. Ki bu taktiği de tüm maç boyunca hele Nadal gibi birine karşı sürdürebilmesini mantığım almıyor. 
Pazar akşamı tek yönlü bir erkekler finali izleyeceğiz gibime geliyor. 

Bugünkü kadınlar finalindeyse Madison Keys daha ağır basıyor. Ancak bugüne kadar kadınları kim çözebilmiş ki bunu biz yapacağız! İşin çekici yanı da o ya esasen! Ama en azından umarım yarı-finallerden daha estetik ve (birazcık bile olsa) acemilikten daha ırak bir oyun olur. Yoksa ikisinin oyunu da vurmaya dayalı. Vurdukça vuruyorlar…
Hoşkalınız. İyi bir haftasonu dilerim.

(*) Adıyla müsemma bir koç olan Çağdaş Ulukan’ın benim tenisime atfettiği bir deyiştir.