BAĞIŞ ERTEN
Geçen yılın en güzel belgesellerinden biri, memleket rock tarihinin köşetaşlarından Blue Blues Band’in hikâyesinin işlendiği Blue’ydu. Filmin kahramanlarından Kerim Çaplı için gitarist Volkan Başaran çok güzel bir şey söylüyordu: “Biz onun yanında normal insanlarız. Belki bir Beethoven, bir Mozart… Kerim Çaplı böyle bir müzisyendi aslında.” Öyleydi, ama yitti, gitti. Bunun onlarca başka versiyonu olduğu kesin. Ama sorun böyle yetenekleri kaçırmakta değil onları bulup, görüp, tanıyıp, bulduktan sonra, kaybolmasına izin vermek/neden olmak! 

Hayal meyal hatırladığım 82’deki Connors- McEnroe Wimbledon finalini saymazsak hafızamdaki en eski ve en canlı tenis maçı 86’daki gencecik Becker’in Wimbledon’u kazandığı finaldi. Uçarak voleler vuruyordu sarışın Alman. Çim yemyeşil, oyuncular bembeyaz, tenisi anlatan ses kadife gibiydi. Bayılmıştım. 
O kadife sesin sayesinde tenis izlemeye devam ettim. Ivan Lendl’ın Michael Chang’a psikolojik olarak teslim olduğu 1989’daki Roland Garros finalini hep hatırlarım. Lendl servis atarken oyun alanın içine kadar girip onu ‘gıcık’ ederdi Chang. Kadife ses böyle bir şeyi ilk defa gördüğümüzü söylerdi. Belli ki tenisi çok iyi biliyordu. Daha önemlisi çok seviyordu. Sayesinde ben de. Artık ‘gran şilemlerin’ sıkı takipçisiydim.

EN İYİSİYDİ 
Artık adını da biliyordum o sesin: Fahri İkiler. Tenisi ondan iyi bilen biri olmadığına yıllarca emin oldum. Özel kanallar çıkıp rekabet yılları geldiğinde bile, TRT pek çok spor müsabakası aktarımında acımasızca eleştirilirken dahi, ona dokunan olmazdı. Hatta yılmaz bir TRT eleştirmeni olan Hıncal Uluç bile söz konusu olan Fahri İkiler olduğunda ‘TRT doğrama kılıcını’ kınına sokardı sanırım. Çünkü bu ülkenin gelmiş geçmiş en iyi tenis spikeriydi o. 

2011 yılında (biraz da küskün bir şekilde) TRT’den emekli olduğunu duyunca Eurosport spikerleriyle birlikte güzel bir fikir geldi aklımıza. Fahri Abi’yi Eurosport’a davet etsek mi? “Memnuniyetle” dedi. Eurosport’un daracık offtube’lerinde o koca adam, hiç gıkını çıkarmadan, mutlu mesut gözlerle bir de Eurosport spikeri oldu bizim ricamızla. Herkeste bir hayranlık, bir hayranlık... Sonra WTA Kadınlar Sezon Sonu Şampiyonası’na hep birlikte gittik. Eurosport için eşsiz bir fırsattı bu. İlk defa bir tenis maçını yerinden anlatacaktık. Ama Fahri Abi’yi de kırmak olmazdı. Hep beraber her gün taşındık Sinan Erdem’e. Final öncesi Fahri Abi yine o en kibar haliyle şıklığını yaptı: “Bağışçım, ben çok anlattım böyle maçları. Sizin çocuklar ilk kez bu şansı yakalıyor. Finali bensiz yapın.”

MUTLU OL ABİ
Yaptığı işi bu kadar seven, bu kadar saygı duyan, bu kadar iyi yapan çok az kişiye rastladım ben. Beyaz Gölge basketbol ilişkisi neyse, Fahri İkiler tenis oydu. Onunla birlikte maç anlatma şerefine nail olan Emre Yazıcıol, Şarapova’nın ilk Fransa Açık şampiyonluğuna koşarken Fahri Abi’nin gözlerinden yaş geldiğini söyledi. İnanmadım. Dağ gibi adam ağlar mı hiç? Ne yazık ki  daha 65 yaşında kanser illeti yüzünden kaybettik onu. 

Blue’ya geri dönelim. Yavuz Çetin de öyle ama Kerim Çaplı’nın göz göre göre gidişine insanın içi ayrı bir eziliyor. Değerini bilememişiz, kaybetmişiz, ne yetenekmiş diye hayıflanıyorsunuz. Barcelona, kulübünün 60 senelik stat anonsçusu Manel Vich 78 yaşında öldüğünde, son nefesine dek bu işi yapmasıyla övünerek nasıl da güzel bir saygı duruşuna kalkmıştı. Wimbledon’da özel koltuğu olduğu söylenen Fahri İkiler ise 59 yaşında TRT’den emekli oldu. Bundan sadece bir sene sonra Eurosport’taki yayını için saatler öncesinden gelip dersini çalışan bir adamın düşüneceği en son şey emeklilikti. 

Gene de mutlu olmalı Fahri Abi. Yöneticiler onun değerini ne kadar bilirse bilsin, sporseverler için onun yeri cennette çoktan ayrıldı. Tenisi biz onun sayesinde sevdik. Üzerimizde emeği büyüktür. Üstelik giderayak bize güzel de bir miras bırakmış. Hiçbir şeyi biriktirmeyen bir kültür içinde o bütün tarihini arşivlemiş. www. fahriikiler.com web sitesinde gezinirken tarih turu da yapıyorsunuz. İçiniz burula burula... Toprağın bol olsun Fahri Abi!

(Kaynak: www.cumhuriyet.com.tr)